Etiket: Sam Fender

Wild grey ocean buried in my eyes– Vahşi gri okyanus gözlerime gömüldüThe coast town muscles through weekdays and nine to fives– Sahil kasabası hafta içi ve dokuzdan beşe kadar kas yapıyorI finish work and compartmentalize– İşi bitiriyorum ve bölümlere ayırıyorumWith the wild grey ocean buried in my eyes– Gözlerime gömülmüş vahşi gri okyanusla Always in…

Something changed at 24– 24 Yaşında bir şey değişti.Spent my days moving to and fro– Hareketli bir gün geçirdim ve froFrom the bedroom to the bathroom floor– Yatak odasından banyo zeminineTear away my rancid skin– Kokmuş cildimi yırtThis must be penance for my evasion– Bu benim kaçışımın kefareti olmalı.Of death’s returning claw– Ölümün geri dönen…

This is where I make my stand– Stand çıkarıyorum In the corner of the hotel room with the receiver in one hand– Bir elinde alıcı ile otel odasının köşesindeHoldin’ on to the waning sound– Azalan sese tutunmakOf a crackled voice on a dodgy line– Tehlikeli bir çizgide çatırdayan bir sesinWith a stomach full of piss-cheap…

This town is a world of waifs and strays– Bu kasaba, serseriler ve başıboşlar dünyası.Comedy giants, penniless heroes– Komedi devleri, beş parasız kahramanlarDead men at the bar, I’ve drank with them all– Bardaki ölüler, hepsiyle içtim.Through misadventure and drag– Talihsizlik ve sürükleme yoluylaBut I’m alone here– Ama burada yalnızım.Even though I’m physically not– Fiziksel olarak…

Eighteen, failed dream– On sekiz, başarısız rüyaAttracted to a bad scene– Kötü bir sahne çektiThink I’ll make a couple lemons– Sanırım birkaç limon yapacağım.Cataclysmic age to be– Felaket çağı olmakWhen you’re out of luck and your mother’s in need– Şansın yaver gitmediğinde ve annenin ihtiyacı olduğunda I made my money for the crooks and pushers–…

Dutch kids huff balloons in the parking lot– Hollandalı çocuklar otoparkta balon şişiriyorThe golden arches illuminate the business park– Altın kemerler iş parkını aydınlatıyorI eat myself to death, feed the corporate machine– Kendimi ölümüne yerim, şirket makinesini beslerim.I watch the movies, recite every line and scene– Film izliyorum, her repliği ve sahneyi okuyorumGod bless America…

They say I’m the spit of you– Senin tükürüğün olduğumu söylüyorlar.And they’re not wrong– Ve yanılmıyorlarBury my head too– Kafamı da gömün.Stomach hurts all the time– Mide her zaman ağrıyorCan’t shift it– Ben kayma olabilirBeen like that since eight– Sekizden beri böyleydi. Knotted up with the baggage– Bagajla düğümlenmişNeck like a stone– Bir taş gibi…

I’ve seen enough of it– O kadar çok gördüm kiThe sides are all cemented– Tüm kenarlar çimentoluTheir incentives look the same– Teşvikleri aynı görünüyorAre they vetted– Doğrulandılar mıIn the same ways?– Aynı şekilde?As the little guy puts blood and tears– Küçük adam kan ve gözyaşı dökerkenInto pushing deadweight on the capital steps– Sermaye adımlarında ölü…

They don’t act up for the camera.– Kamera için rol yapmıyorlar.They just sit back and command them– Sadece arkanıza yaslanıp onlara emir veriyorlar.And collect and deflect and abandon.– Topla, saptır ve terk et.They even wrote all the Ten Commandments.– On Emri bile yazdılar.They watched Jesus get nailed to the cross– İsa’nın çarmıha çivilendiğini izlediler.In real-time…