Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 23

ağır kaçmak * gücendirici olmak.
ağır kayba uğramak * maddî ve manevî büyük zarar görmek.
ağır kayıp * (savaş, deprem, sel gibi doğal afetlerde) Büyük kayıp.
* Maddî zarar.
ağır küre * Yer yuvarlağının, yoğunluğu ve katılığıçok olan bölümü, barisfer.
ağır ol! * ciddî, ağırbaşlı, soğukkanlı, sabırlı ol!.
* acele etme, yavaşol!.
ağır oturmak * uslu durmak.
ağır para cezası * Bazısuçlara göre takdir edilen para cezası.
ağır sanayi * Üretim araçlarıyapan sanayi.
ağır satmak * nazlanmak, gönülsüz davranmak.
ağır sıklet * Bazıspor dallarında yarışmacıların ağırlığı ile sınırlandırılan kategori, başağırlık.
ağır söylemek * acı, dokunaklı, sözler söylemek.
ağır söz * Kişinin onuruna dokunan, dayanılması güç söz.
ağır su * Bazınükleer reaktör tiplerinde nötron yavaşlatıcısı olarak kullanılan, içinde hidrojen atomlarıyerine
döteryum izotopları bulunmasısonucu oluşan su (DO).
ağır top * Güçlü, ünlü, tanınmışkimse.
ağır uyku * Uyanılması güç, derin uyku.
ağır vasıta * Motoru, ağır yük veya birden fazla römork taşımak amacıyla güçlendirilmişkamyon ve benzeri araç.
ağır vasıta ehliyeti * Ağır vasıta sürücülerine verilen kullanma belgesi.
ağır yağ * Kalın yağ.
ağırbaşlı * Davranışlarıölçülü, olgun (kimse), vakur, ciddî.
ağırbaşlılık * Ağırbaşlı olma durumu, vakar, ciddiyet.
ağırca * Oldukça ağır.
ağırdan * Ağır olarak.
ağırdan almak * bir işi gereken süre içinde bitirmemek.
* bir işi gönülsüz, isteksiz yapmak, geciktirmek.
ağırkanlı * Hippokrates’in ortaya attığı ağır canlılık, soğukluk, kolayca duygulanmayışgibi nitelikleri kendinde toplayan
kişilik tipi.
* Bkz. ağır canlı.
ağırkanlılık * Ağırkanlı olma durumu.
ağırlama * Ağırlamak işi, ikram, izaz.
* Gelin veya güvey karşılanırken çalınan kıvrak bir hava.
ağırlamak * Konuğa saygı göstererek onun her türlü rahatını, ihtiyacını sağlamak, ikram etmek, izaz etmek.
ağırlanma * Ağırlanmak işi.
ağırlanmak * Ağırlamak işine konu olmak.
ağırlaşma * Ağırlaşmak durumu.
ağırlaşmak * (hava) Sıkıcıve bunaltıcı bir durum almak, bozulmak.
* (hasta için) Tehlikeli duruma gelmek, fenalaşmak.
* Yavaşlamak.
* (gebe kadın için) Doğurmasıyaklaşmak.
* Ağırbaşlı olmak.
* (yiyecek) Bozulmaya yüz tutmak.
* Güçleşmek, zorlaşmak.
* (organ için) Görevini yapamaz duruma gelmek.
ağırlaştırma * Ağırlaştırmak işi.
ağırlaştırmak * Bir şeyin ağırlaşmasına yol açmak.
ağırlatma * Ağırlatmak işi.
ağırlatmak * Ağırlamak işini yaptırmak.
ağırlığınca altın değmek * çok değerli olmak.
ağırlığını(ortaya) koymak * kimliğini ve kişiliğini kabul ettirmek.
ağırlık * Ağır olma durumu.
* Değerli olma durumu.
* Ağırbaşlılık.
* Tehlikeli olma durumu.
* Sıkıntılı, bunaltıcıdurum.
* Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri.
* Çeyizini düzmek için güveyin geline verdiği para, kalın.
* Uyuşukluk ve gevşeklik durumu.
* Uykuda iken gelen ve insana boğulur gibi bir duygu veren durum.
* Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke.
* Takı.
* Yük, külfet.
* Sorumluluk.
* Etki, yetki, baskı, güçlük.
* Dikkati ve önemi bir şey üzerinde yoğunlaştırmak.
* Terazilerde tartma işi yapılırken bir kefeye konulan nesne.
* Değerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olağanın üzerinde ve belli oranda, fazladan bir değer
tanınması.
ağırlık basmak (veya çökmek) * gevşeklik ve uyku gelmek.
* (uykuda) sıkıntılıduruma girmek.
* Ağır bir hava kaplamak, sessizlik oluşmak.
ağırlık merkezi * Bir cismin bütün noktalarına ayrıayrıetki yapan yer çekimi kuvvetlerinden oluşmuştek kuvvet
durumundaki bileşkenin uygulama noktası.
* Bir işin en önemli bölümü.
ağırlık olmak * birine yük olmak, kendi masrafını başkasına çektirmek, sıkıntıvermek.
ağırlıklı * Değerlendirmelerde, herhangi bir konu veya evreye olağanın üzerinde ve belli bir oranda, fazladan tanınan
(değer).
ağırsama * Ağırsamak hareketi.
ağırsamak * Birine karşısoğuk davranarak sıkıntıverdiğini anlatmak.
* Bir işi yavaşyapmak, önemsememek, ilgilenmemek.
* Bir işi ağır bulmak, yük saymak, yüksünmek.
ağırşak * Yün, iplik eğirilen iği ağırlaştırmak için alt ucuna geçirilen yarım küre biçiminde, ortasıdelik ağaç veya
kemik parça.
* Teker biçiminde yassınesne, kurs.
ağırşaklanma * Ağırşaklanmak işi veya durumu.
ağırşaklanmak * Çı banda veya (ergenlik sırasında) memede ağırşak biçiminde bir tümsek oluşmak.
ağış * Ağmak işi veya biçimi.
* (su buharının ve başka gazların) Yerden havaya doğru çıkışı, yağışkarşıtı.
ağıt * Ölen bir kimsenin gençliğini, güzelliğini, iyiliklerini, değerlerini, arkada bıraktıklarının acılarınıveya büyük
felâketlerin acılıetkilerini dile getiren söz veya okunan ezgi, yazılan yazı, sağu, mersiye.
* Ağlama, gelin olan bir kızın arkasından meziyetlerini sayıp dökerek ağlama.
ağıt yakmak (veya tutturmak) * ağıt söylemek, ağıt düzmek.

Bir yanıt yazın