ağrıkesen | * Ağrıduyusunu ortadan kaldıran, dindiren (ilâç vb.), analjezik. |
ağrılarda göz ağrısı, her kişinin öz ağrısı | * herkesi en çok ilgilendiren şey kendi derdidir. |
ağrılı | * Ağrıyan, ağrısı olan. |
ağrıma | * Ağrımak işi. * Memeli hayvanlarda görülen ara konakçıkenelerin bulaştırdığı ağrıma asalaklarından ileri gelen hastalık. |
ağrıma asalakları | * Omurgalılardan alyuvar asalağı olarak yaşayan türlü biçimlerdeki sporlular topluluğu. |
ağrımak | * (vücudun bir yeri) Ağrılı olmak. |
ağrına gitmek | * onuruna dokunmak veya gücüne gitmek. |
ağrısıtutmak | * (gebe kadın için) doğum sancıları başlamak. * (hasta bir organ) ağrımaya başlamak. |
ağrısız | * Ağrısı olmayan. * Ağrıvermeden. * Dertsiz, tasasız. |
ağrısız başına kaş bastı bağlamak | * kendine gereksiz yere işçıkarmak. |
ağrıtma | * Ağrıtmak işi. |
ağrıtmak | * Ağrımasına yol açmak. |
ağsı | * Ağgörünüşünde olan, ağgibi örülmüşolan. |
ağu | * Ağı. |
ağulamak | * Ağulamak. |
ağustos | * Yılın 31 gün süren sekizinci ayı. |
ağustos böceği | * Eşkanatlılardan, erkeği yazın karnının altındaki özel bir organdan kesik ve sürekli ses çıkaran bir böcek, orak böceği (Cicada plebeja). |
ağustos böcekleri | * Genç sürgünlerden öz su emerek tarım ve orman bitkilerine zarar veren birçok türün bulunduğu eş kanatlılar familyası. |
ağyar | * Başkaları, yabancılar, eller. |
ağza alınmaz (veya ağza alınmayacak) | * söylenmesi ayıp, çirkin (söz, küfür). |
ağza almamak | * anmamak, sözünü etmemek. |
ağza düşmek | * dedikodu konusu olmak. |
ağza koyacak bir şey | * yiyecek bir şey. |
ağza tat, boğaza feryat | * (yiyecek için) miktarıçok az olan. |
ağzıaçık | * Şaşkın, alık, bön. * Hayranlıkla, büyülenmişolarak. |
ağzıaçık (veya ağzı bir karışaçık) kalmak | * çok şaşırmak, şaşakalmak. |
ağzıaçık ayran delisi (veya budalası) | * yeni gördüğü her şeye şaşkınlıkla bakan, şaşıran. * saf, bön. |
ağzı bir | * Söz birliği etmiş. |
ağzı bozuk | * Sövmeyi alışkanlık edinmişolan, küfürbaz. |
ağzı burnu yerinde | * oldukça güzel, yakışıklı. |
ağzıçirişçanağına dönmek | * ağzıkuruyup acılaşmak. |
ağzıdili bağlanmak | * herhangi bir sebeple konuşamaz olmak. |
ağzıdili kurumak | * herhangi bir sebeple tükürük az olmak. |
ağzıdili tutulmak | * beklenmedik bir durum karşısında heyecanlanmak, hayranlık duymak. |
ağzıdolu dolu konuşmak | * heyecanlısöz söylemek. |
ağzı gevşek | * Sır saklamaz, sır tutmaz. |
ağzıhavada | * çevresindekilerden habersiz, alık, şaşkın. |
ağzıkalabalık | * Birbirini tutmayan sözler söyleyen, yerli yersiz çok konuşan, boş boğaz. |
ağzıkara | * Kara haber vermekten hoşlanan, şom ağızlı. * Bir yerde konuşulanıveya yapılanıduyup görmesi istenilmeyen (kimse). |
ağzıkenetli | * Sır tutan, sır saklayan (kimse). |
ağzıkilitli | * Dudakları beyaz (at). * Sır saklayan. |
ağzıkulaklarına varmak | * çok sevinmek. |
ağzıkulaklarında | * çok sevinçli, mutlu. |
ağzıkurumak | * bir konuyu çok söylemek sebebiyle, ondan bıkmak. * içecek ihtiyacıduymak. |
ağzıkurusun | * felâket dileğinde bulunanlara karşıkullanılan bir ilenme. |
ağzılâf (veya lâkırdı) yapmak | * kolay konuşma yeteneği olmak. * inandırıcısöz söyleme yeteneği olmak. |
ağzı oynamak | * bir şeyler yemek. * konuşmak. |
ağzıpek | * Sır vermeyen, ketum. |
ağzıpis | * Sövmeyi huy edinmişolan. |
ağzısıkı | * Bkz. ağzıpek. |
Kategoriler