alçaklaşmak | * Bayağılaşmak. |
alçaklaştırma | * Alçaklaştırmak durumu. |
alçaklaştırmak | * Alçaklaşmasına sebep olmak. |
alçaklık | * Alçak olma durumu. * Alçakça davranış, şenaat. |
alçalış | * Aşağılaşma, bayağılaşma, mezellet. |
alçalma | * Alçalmak işi, inme. * Toprağın çöküp oturması. * Kabarma alçalma olayında suların indiği dönem, cezir. * Düşkünlük, zül. |
alçalmak | * Alçak duruma gelmek, yüksekten aşağıdoğru inmek. * (insan için) Değeri azalmak. |
alçaltı | * Küçük düşürme, hor görme, zillet. |
alçaltıcı | * Küçük düşürücü. |
alçaltış | * Alçaltmak işi veya biçimi. |
alçaltma | * Alçaltmak işi. |
alçaltmak | * Alçak duruma getirmek. * Değerini azaltmak. |
alçarak | * Az alçak. |
alçı | * Alçıtaşının pişirilip toz durumuna getirilmesinden elde edilen madde. |
alçıkalıp | * Bir şeyin üzerine alçıdökülerek alınan kalıp. |
alçıtaşı | * Toprak içinde katman olarak bulunan ve pişirilip toz durumuna getirilerek alçıyapmaya yarayan hidratlı kalsiyum sülfat, jips. |
alçıcı | * Alçıtaşınıçıkaran kimse. * Tavan ve duvarların alçı ile kaplanmasında çalışan işçi. |
alçılama | * Alçılamak işi. |
alçılamak | * Alçı ile sıvamak. * Alçıkarıştırmak. |
alçılanma | * Alçılanmak işi. |
alçılanmak | * Alçılamak işine konu olmak. |
alçılatma | * Alçılatmak işi. |
alçılatmak | * Alçı ile kapattırmak, sıvatmak. |
alçılı | * İçinde alçı bulunan. * Alçı ile sarılmışolan. |
alçıpan | * Tavan süslemelerinde kullanılan ve çeşitli desenleri olan alçıdan yapılmışkalıp. |
alçıya almak (veya koymak) | * kırılan bir kemiği gereği gibi kaynaması için alçıya batırılmışsargı ile sarmak. |
aldanç | * Çabuk ve kolay aldatılan kimse. |
aldangıç | * Üzeri ot veya kumla örtülmüşçukur, tuzak. |
aldanış | * Aldanmak işi veya biçimi, kanma. |
aldanma | * Aldanmak işi. |
aldanmak | * Görünüşe kapılarak yanlış bir yargıya varmak, yanılmak. * Bir hileye, bir yalana kanmak. * Düşkırıklığına uğramak. * Avunmak, oyalanmak. * (bitkiler için) Havanın birden ısınmasıyla zamansız açan çiçek, soğuk sebebiyle donmak. |
aldatıcı | * Aldatma niteliği olan, yanıltıcı, kandırıcı. |
aldatılma | * Aldatılmak işi. |
aldatılmak | * Aldatmak işine konu olmak. |
aldatış | * Aldatma işi veya biçimi. |
aldatma | * Aldatmak işi. |
aldatmaca | * Aldatmaya dayanan davranış, aldatıcı oyun. |
aldatmak | * Beklenmedik bir davranışla yanıltmak. * Karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden, gereği gibi uyanık olmayışından yararlanarak onun zararına kazanç sağlamak. * Birine verilen sözü tutmamak, yalan söylemek. * Bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanıvermek. * Ayartmak, kötü yola sürüklemek, baştan çıkarmak, iğfal etmek. * (karıveya koca) Eşine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek. * Oyalamak, avutmak. |
aldehit | * Alkolleri oksitlendirme veya asitleri indirgeme yolu ile elde edilen uçucu bir sıvı. |
aldı | * (halk edebiyatında) söylemeye başladı. |
aldığı abdest ürküttüğü kurbağaya değmemek | * sağladığıyarar, verdiği zararıkarşılamamak. |
aldırış | * Aldırmak işi veya biçimi. |
aldırışetmemek | * önem vermemek, aldırmamak, ilgi göstermemek, ilgilenmemek, ilgisiz kalmak, umursamamak. |
aldırışsız | * Aldırmaz, umursamayan. |
aldırma | * Aldırmak işi. |
aldırmak | * Almak işini yaptırmak. * Getirtmek. * Vücuttan herhangi bir parçayıveya organısağlık sebebiyle operasyonla çıkartmak. * Önem vermek, değer vermek (bu fiil, bu anlamı ile ancak olumsuz, soru veya şart biçimlerinde kullanılır). * Elindekini başkasına kaptırmak. * Sığdırmak. |
aldırmaz | * Bir şeye önem vermeyen; umursamayan, kayıtsız, lâkayt. |
aldırmazlık | * Aldırmaz olma durumu, tasasızlık, kayıtsızlık, lâkaydî. |
aldırtma | * Aldırtmak işi. |
aldırtmak | * Aldırmak işini başkasına yaptırmak. |
Kategoriler