Alevî | * Alevîliğe bağlı(kimse). |
Alevîlik | * Halife Ali yanlısı olma durumu. |
alevlendirme | * Alevlendirmek işi. |
alevlendirmek | * Alevlenmesini sağlamak, tutuşturmak. * Etkisini, şiddetini artırmak, çoğaltmak. |
alevlenme | * Alevlenmek işi. |
alevlenmek | * Alev çıkarmaya başlamak. * Zorlu, öfkeli veya heyecanlı bir durum almak. * Parlamak. |
alevli | * Alevi olan, alevlenmiş. * Şiddetli, hararetli. |
aleyh | * Karşı, karşıt, zıt. |
aleyhe dönmek | * karşıdurum almak, karşıduruma geçmek. |
aleyhinde (veya aleyhine) söylemek (veya bulunmak) | * çekiştirmek, yermek. |
aleyhinde olmak | * birine karşı olumsuz duygu ve davranışiçinde bulunmak. |
aleyhine dönmek | * destek vermekten vazgeçip karşıduruma geçmek. |
aleyhine olmak | * bir iş, birinin zararına olmak, onun için iyi olmamak. |
aleyhtar | * Karşı olan, karşıtçı. |
aleyhtarlık | * Bir işe, harekete veya düşünceye karşı olma, karşıtçılık. |
aleyhte olmak | * karşıdurum almak. |
aleykümselâm | * Arapça selâmünaleyküm selâmlama sözüne verilen “esenlik, selâmet üzerinize olsun” anlamında karşılık. |
alfa | * Yunan alfabesinin birinci harfi. |
alfa | * Kuzey Afrika’da ve İspanya’da yetişen ve kâğıt, ip, halıyapımında kullanılan bir bitki. |
alfa ışınları | * Radyoaktif maddelerin yaydıklarıüç ışından biri. |
alfabe | * Bir dilin seslerini gösteren, belirli bir sıraya göre dizilmiş belli sayıda harflerin bütününe verilen ad. * Bir dilin harflerini tanıtarak okuma öğrenmeyi sağlayan kitap. * Bir işin başlangıcı. |
alfabe dışı | * Bir milletin alfabesinde bulunmayan harf, Türk alfabesinde bulunmayan x, w, q harfleri gibi. |
alfabe sırası | * Harflerin alfabedeki belirli düzene göre dizilişi. * Eşitlik ilkesini sağlamak için uyulan düzen. |
alfabetik | * Alfabe sırasına göre dizilmiş. |
alfabetik katalog | * Eserleri yazarların soy adlarına veya adlarına göre sıraya sokan katalog. |
alfabetik sıralama | * Bkz. alfabe sırası. |
alfaterapi | * Alfa ışınlarının tedavide kullanılmasına verilen ad. |
alfenit | * İçinde bakır, çinko, nikel bulunan ve çatal bıçak takımıyapmakta kullanılan gümüşlü bir alaşım. |
alg | * Su yosunu. |
algarina | * Ağır bir şeyi denizden çıkarmak veya denize indirmek işinde kullanılan büyük vinçli deniz teknesi. * Bazı gemilerin başveya kıç tarafından eğik olarak uzatılmış bulunan makaralı, kısa ve kalın dikme. |
algı | * Kazanç, alacak. * Rüşvet. * Vergi. |
algı | * Haşhaşsütünü toplamakta kullanılan kaşık. |
algı | * Bir şeye dikkati yönelterek, o şeyin bilincine varma, idrak. |
algı bıçağı | * Haşhaşkozasınıçizmeye yarayan alet. |
algılama | * Algılamak işi, idrak etme. |
algılamak | * Bir olayıveya bir nesnenin varlığınıduyum yolu ile yalın bir biçimde bilinç alanına almak, idrak etmek. |
algılanma | * Algılanmak işi veya durumu. |
algılanmak | * Algılamak işine konu olmak, idrak edilmek. |
algılatma | * Algılatmak işi veya durumu. |
algılatmak | * Algılamak işini birine yaptırmak, idrak ettirmek. |
algılayıcı | * Algıyetkisi olan. |
algın | * Cılız, zayıf, hastalıklı. * Birine gönül vermiş, tutkun, vurgun. |
algler | * Su yosunları. |
algoritma | * IX. yüzyılın başında yaşamışolan Türk matematikçilerinden Musaoğlu Harezmli Mehmed’e Arapların unvan olarak verdiği Elharezmî adından batıda yapılan bir terim. Orta Çağda ondalık sayısistemine göre yapılan ve son zamanlarda belirli herhangi bir kurala bağlı bulunan her türlü hesap işlemine verilen ad, Harezmli yolu. |
-alı/ -eli | * “…-den beri” anlamında zarf-fiil eki: al-alı, gid-eli, görme-y-eli vb. |
alıal, moru mor | * telâşveya yorgunluktan yüzü kıpkırmızıkesilmiş(olarak). * sağlıklı, canlıkanlı. |
alıcı | * Satın almak isteyen kimse, müşteri. * Kendisine bir şey gönderilen kimse. * Bir elektrik akımınıalıp başka bir kuvvete çeviren cihaz. * Ahize, almaç. * Azrail. * Görüntüleri alan cihaz, kamera. |
alıcı bulmak | * müşteri bulmak. |
alıcıçıkmak | * müşteri bulunmak. * istemek, talip olmak. |
alıcı gözüyle bakmak | * inceden inceye gözden geçirmek. |
Kategoriler