-ar- / -er- | * İsimden geçişsiz fiil türeten ek. |
-ar- / -er- | * İsimden geçişli fiil türeten ek: baş-ar-mak, suv-ar-mak vb. |
-ar- / -er- | * Fiilden ettirgen çatıtüreten ek: çık-ar-mak, gid-er-mek vb. |
ar belâsı | * namus ve onuru için başkasısöz eder korkusu. |
ar damarıçatlamış | * utanç duyulacak şeyleri hiç sıkılmadan yapan, utanmaz. |
ar etmek | * utanmak. |
ar namus tertemiz | * utanması olmayan. |
ar ve hayâ perdesi yırtılmak | * utanmamak, utanç duymamak, yüzsüzlük etmek. |
ar yılıdeğil, kâr yılı | * birinin sıkılmayı bir yana bırakarak yalnız çıkarına baktığı anlatılırken söylenir. |
ara | * İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe. * İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla. * Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi. * Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin içi. * Bir oyunda, bir filmde dinlenme süresi, antrakt. * Toplu jimnastik dizilmelerinde, sıradakilerin birbirlerinden yanlamasına olan uzaklıkları. * Aralık. * Futbol oyununun kırk beşer dakikalık iki devresi arasında oyunculara verilen on beşdakikalık dinlenme süresi, haftayım. * (basketbol ve voleybol için) Takımların oyun sırasında aldıkları birer dakikalık dinlenme ve talimat alma süresi, mola. |
ara açmak | * dostluğu bozmak, anlaşmazlığa yol açmak. |
ara başlık | * Esas bölümün alt başlıklarınıanlatmak için kullanılır. |
ara bono | * Arada ödenen olağan dışı bono. |
ara bozucu | * Ara bozan (kimse), fesatçı, fitçi, münafık, müfsit. |
ara bozuculuk | * Ara bozucu olma durumu, fitçilik, münafıklık, fesat. |
ara bulma | * Anlaşmazlık durumunda bulunan kimseleri uzlaştırma işi. |
ara bulmak | * anlaşamayanlarıuzlaştırmak. |
ara bulucu | * Uzlaştıran kimse, uzlaştırıcı. |
ara buluculuk | * Uzlaştırıcılık. |
ara buluculuk etmek | * ara bulmada yardımcı olmak. |
ara cümle | * Birleşik veya yalın cümlelerde anlamı biraz daha açıklamak için araya giren iki virgül veya iki kısa çizgi içinde verilen cümle. |
ara deniz | * Okyanuslardan dar ve az derin boğazlarla ayrılan, karaların arasına sokulmuşdeniz. |
ara kapı | * İki yapıveya oda arasında, kolayca geçmek için açılan kapı. |
ara kararı | * Bir davanın bakılmasınıkolaylaştırmak için yargıdan önce, arada önlem niteliğinde verilen karar. |
ara kazanç | * Malı bütünüyle devretmeden arada elde edilen kazanç. |
ara kesit | * Çizgilerin, yüzeylerin, katıcisimlerin birbirlerine rastladıklarıve kesiştikleri yer. |
ara konakçı | * Asalağın, gelişme evreleri sırasında beslenip barındığıkonakçılardan her biri. |
ara mal | * Üretimde gerekli malıelde etmek için kullanılan yarı işlenmişmal. |
ara nağme | * Şarkı, türkü, köçekçe gibi küçük güfteli bestelerde, güftenin iki kıtasıarasına, başına, sonuna da gelebilen, sözsüz çalınan parça. * Sık sık söylenen söz veya açılan sorun. |
ara nağmesi | * Bkz. ara nağme. |
ara seçim | * Genel seçimler dışında yapılan ara dönem seçimleri. |
ara sıcak | * Soğuk ve sıcak yemek servisi arasında ikram edilen hafif sıcak yiyecekler. |
ara sınavı | * Üniversite ve yüksek okullarda yarıyıl içinde yapılan sınav. |
ara sıra | * Seyrek olarak, zaman zaman. |
ara sokak | * Ana yola açılan ikinci derecedeki yol. |
ara söz | * Doğrudan doğruya konuşulan veya yazılan konuyu ilgilendirmeyen dolaylısöz, istitrat. |
ara tümce | * Bkz. ara cümle. |
ara vermek | * yeniden başlamak için, bir işi bir süre bırakmak, durmak. |
ara yerde | * arasında, arada. |
ara yön | * Dört ana yönden ikisi arasında olan yönlerden her biri. |
araba | * Tekerlekli, motorlu veya motorsuz her türlü kara taşıtı. * Araba ile taşınmışveya taşınacak miktar. |
araba araba | * Arabalar dolusu, birçok arabalarla. |
araba devrilince yol gösteren çok olur | * işişten geçtikten sonra verilen öğüdün değeri yoktur. |
araba falakası | * Çift atlıarabalarda, okun dibinde ve iki yanında bulunan uçlarına koşum kayışları bağlanan ağaç bölüm. |
araba kullanmak | * araba sürmek. |
araba mezarlığı | * Kullanılmaz hâle gelmişveya eski arabaların bırakıldığıyer. |
araba vapuru | * Arabalıvapur. |
arabacı | * Arabayısüren kimse. * Araba yapan veya satan kimse. |
arabacılık | * Araba sürme işi. * Araba yapma veya satma işi. |
arabalı | * Arabası olan. * Araba vapuru. |
Kategoriler