arkalanma | * Arkalanmak işi. |
arkalanmak | * Kendisine yardım edilmek, destek olunmak. |
arkalı | * Koruyanı, koruyucusu, dayanağı olan. |
arkalıç | * Arkalık. |
arkalık | * Ev içinde giyilen kolsuz, kalınca bir tür kısa hırka. * Sırt dayamaya yarar yer. * Sırtında yük taşıyan hamalların, yük taşırken kullandıklarıarka yastığı, semer, arkalık. |
arkalıklı | * Arkalığı, sırt dayayacak yeri olan. |
arkalıksız | * Arkalığı, sırt dayayacak yeri olmayan. |
arkası(veya sırtı) yere gelmemek | * sarsılmamak, yerinden düşürülememek, güçlü olmak. |
arkasıalınmak | * sona erdirilmek, bitirilmek, bir yerde durdurulmak. |
arkası gelmek | * devamlı olmak, sürekli olmak. |
arkasıkesilmek | * tükenmek, son bulmak. |
arkası olmamak | * kayıracak kimsesi olmamak. |
arkasıpek | * Güçlü birine veya sağlam bir şeye güvenen. |
arkasısıra | * arkasından. |
arkasısıra | * Ardından, peşinden. |
arkasıyufka | * Sevilen bir yemeğin arkasından başka bir yemeğin bulunmadığınıanlatmak için söylenir. * Soğuğa karşı gereği gibi giyinmemişolma durumu. |
arkasına almak | * sırtına yüklemek, taşımak. * desteğini sağlamak. |
arkasına bakmadan gitmek | * arkada kalanlarla hiç ilgilenmeden bir yerden ayrılmak. |
arkasına düşmek (veya takılmak) | * bir işi sona erdirmek için sıkıçalışmak. * (birini) gözden ayırmayarak arkasından gitmek. |
arkasında (veya sırtında) yumurta küfesi yok ya! | * eski düşüncesini değiştirmekte, sözünden caymakta sakınca görmeyenler için kullanılır. |
arkasında dolaşmak (veya gezmek) | * bir işi yaptırmak için ilgili veya yetkili bir kimsenin uğradığıyerlere giderek görüşme fırsatıaramak. |
arkasından | * birinin orada hazır bulunmamasıdurumunda. |
arkasından koşmak | * işyaptırmak için birinin arzusunu kollamak, görüşme fırsatıaramak. * birine çok ilgi duymak. |
arkasından sürüklemek | * arkasından gelmesini sağlamak. |
arkasını(bir şeye) vermek | * dönmek. |
arkasını(birine) vermek | * birinin koruyuculuğuna güvenmek. |
arkasını(veya peşini) bırakmak | * vazgeçmek. |
arkasınıalmak | * bir işi tamamlamak. |
arkasınıdayamak | * birinin koruyuculuğuna güvenmek. |
arkasını getirememek | * başladığı bir işi sürdürüp sona erdirememek. |
arkasınısıvamak | * okşamak, övmek, iltifat etmek. |
arkasız | * Arkalığı olmayan. * Koruyanı olmayan, koruyucusu, dayanağı olmayan. |
arkaüstü | * Arkasıyere gelecek biçimde. |
arkaya bırakmak (veya koymak) | * sonraya, başka zamana veya işin sonuna bırakmak; ertelemek. |
arkaya kalmak | * geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek. |
arke | * İlk ana madde. |
arkebüz | * XV. yüzyılda Fransa’da kullanılmaya başlanan, taşınabilir ateşli silâh. |
arkeen | * Kambriyumlardan önce oluşan en eski yer katı. |
arkegon | * Eğrelti otlarında, bazısu yosunlarında, bütün kara yosunlarında ve bazıaçık tohumlularda görülen dişilik organı. |
arkeolog | * Kazı bilimci, arkeoloji uzmanıveya bilgini. |
arkeoloji | * Tarih öncesi ve eski çağlardan kalma eserleri tarih ve sanat bakımından inceleyen bilim, kazı bilimi. |
arkeolojik | * Arkeoloji ile ilgili. |
arkeopteriks | * Hem kuşhem sürüngen özellikleri gösteren bir hayvan fosili. |
arkıt | * Köy evlerinde kapıların arkasına konulan kalın kuşak. |
arkoz | * Birleşiminde feldspat bulunan, kum taşıtüründen bir tortul kayaç. |
arktik | * Kuzey kutupla ilgili, kuzey kutup yakınında olan. |
arlanma | * Arlanmak işi. |
arlanmak | * (olumsuz olarak veya olumsuz anlamlıcümlelerde kullanılır) Utanmak. |
arlanmaz | * Utanmaz, sıkılmaz. |
arlı | * Namuslu, utangaç, sıkılgan. |
Kategoriler