arpa ektim, darıçıktı | * ters sonuç veren işler için söylenir. |
arpa güvesi | * Tahıllara dadanan bir güve türü. |
arpa suyu | * Bira. |
arpa şehriye | * Arpa biçiminde dökülmüşşehriye. |
arpacı | * Arpa alan ve satan kimse. |
arpacıkumrusu gibi düşünmek | * ne yapacağını bilmeyerek derin derin düşünmek. |
arpacık | * Göz kapağının kenarında çıkan küçük çı ban, it dirseği. * Tüfek, tabanca gibi ateşli silâhlarda namlunun en ileri bölümünde bulunan ve nişan alırken gezle birlikte göz ile hedef arasında aynıçizgi üzerine getirilen küçük çıkıntı. * Arpa biçiminde şehriye. |
arpacık soğanı | * Tohumdan yetiştirilen ve tohumluk olarak kullanılan küçük soğan. |
arpacılık | * Arpa yetiştirme veya alıp satma işi. |
arpağan | * Yabanî arpa. |
arpalama | * Atların ayaklarında görülen ve rahat yürümelerini önleyen bir hastalık. * Çok arpa yemekten ileri gelen bir hayvan hastalığı. |
arpalık | * Arpa ekilen yer, arpa tarlası. * Arpa konulan yer. * Hayvanın dişinde bulunan ve hayvan yaşlandıkça silindiği için yaşını belli eden bir nişan. * Müftü ve kazasker gibi din görevlilerine aylık yerine verilen giyecek, yiyecek gibi şeyler veya para. * Başmaklık. * Karşılıksız yarar sağlanılan yer veya kimse. |
arpalık etmek | * arpalık yapmak. |
arpalık yapmak | * bir kaynaktan sürekli olarak çıkar sağlamak. |
arpasıçok gelmek | * coşmak, azmak, kudurmak. |
arpçı | * Arp çalan kimse. |
arpej | * Bir akort oluşturan seslerin birbiri arkasından çalınması. |
arsa | * Üzerine yapıyapılmak için ayrılmışyer. |
arsenik | * Atom numarası33, atom ağırlığı74,91, yoğunluğu 5,7 olan, atmosfer basıncıaltında 4500 C de süblimleşen, maden filizlerinde çok yaygın bulunan, metal görünümünde basit element, sıçan otu, zırnık. Kısaltması As. |
arsıulusal | * Uluslar arası. |
arsız | * Utanması, sıkılması olmayan, yılışık, yüzsüz (kimse). * Aç gözlü davranan (kimse). * Kolayca üreyebilen (bitki). |
arsız arsız | * Utanmaz bir biçimde, yılışarak, sırnaşarak. |
arsızca | * Arsız gibi, arsıza yakışan biçimde. |
arsızlanma | * Arsızlanmak işi. |
arsızlanmak | * Arsızlık etmek. |
arsızlaşma | * Arsızlaşmak işi. |
arsızlaşmak | * Arsız duruma gelmek. |
arsızlık | * Arsız olanın durumu veya arsıza yakışacak davranış, yılışıklık, sırnaşıklık. |
arsızlık etmek | * utanmadan, sıkılmadan, yüzsüzce davranmak; aç gözlü davranmak. |
arslan | * Aslan. |
arslanın adıçıkmış, çakallar başkeser | * haksızlığıveya kötülüğü esas yapanın yerine bu konuda adıön plâna çıkan kişiler anlamında kullanılır. |
arslanlı | * Osmanlıdevletinde kullanılan arslan baskılı gümüşsikke. |
arş | * İslâm dinî inanışına göre göğün en yüksek katı. |
arş | * Askerlikte “yürü” komutu. |
arşe | * Keman yayı. * Tren, troleybüs, tramvay gibi elektrikle işleyen taşıtlarda telden elektrik akımıalmaya yarayan, yukarıya doğru uzanmışdemir yay. |
arşetip | * İlk örnek. |
arşıâlâ | * Dokuzuncu kat gök. |
arşın | * Yaklaşık olarak 68 cm ye eşit olan uzunluk ölçüsü. |
arşınlama | * Arşınlamak işi. |
arşınlamak | * Arşınla ölçmek. * Amaçsız, genişadımlarla dolaşmak. |
arşınlık | * Arşın ölçüsünde, arşın kadar. |
arşidük | * Avusturya’da imparator ailesi prenslerine verilen unvan. |
arşidüşes | * Arşidükün karısıveya kızı. * Avusturya hanedanında prenses. |
arşiv | * Belgelik. |
arşivci | * Belgelik görevlisi veya uzmanı. |
arşivcilik | * Arşivcinin yaptığı işveya görevi. |
arşivleme | * Arşivlemek işi. |
arşivlemek | * Arşive kaldırmak, arşivde saklamak. |
art | * Arka, geri. * Bir şeyin öbür yüzü. |
art arda | * Birbirinin arkasından. |
Kategoriler