asılı | * Asılmışolan. |
asılış | * Asılmak işi veya biçimi. |
asıllı | * Bir kökene dayanan, kökenli. |
asılma | * Asılmak işi. |
asılmak | * Asmak işi yapılmak veya asmak işine konu olmak. * Bir yere tutunup sarkmak. * Tutup çekmek. * Bir şey isterken karşısındakini tedirgin edecek derecede ileri gitmek üstelemek, ısrar etmek. * Hızla eline almak. * Boynuna ip geçirip sallandırılarak öldürülmek, idam edilmek. * Karşıcinsin ilgisini çekmek için çarpıcıdavranışlarda bulunmak. * Israrla üzerine gitmek, sonuna kadar mücadele etmek. |
asılmışadam | * Salepgillerden, çiçekleri asılmış bir insana benzeyen ve köklerinden salep çıkarılan bir bitki. |
asılsız | * Doğru olmayan, temelsiz, dayanaksız, köksüz (haber). |
asıltı | * Çözünemeyen madde parçacıklarının dibe çökmeden bir sıvı ortamda kalmışdurumu, süspansiyon. * Böyle bir sıvıkarışımı, süspansiyon. |
asım | * Asma işi. |
asım takım | * Kadınların takındıklarısüs eşyası. |
asıntı | * Bir işi hemen yapmayıp bekleterek geri bırakma, tehir, tavik. * Birini tedirgin edecek kadar üzerine düşme. * Sırnaşan, tebelleşolan kimse. |
asıntı olmak | * tebelleşolmak, sırnaşmak. |
asıp kesmek | * (genellikle iş başında bulunan bir kimse için) yasayıçiğneyerek sert davranmak. |
asır | * Yüzyıl. * Çağ. |
asırlarca | * Yüzlerce yıl. |
asırlık | * Yüzyıllık. |
asi | * Başkaldıran, isyan eden. * Hayırsız, dik başlı. |
aside | * Un, et ve bamya ile yapılan bir Arap yemeği. |
asidimetre | * Asitölçer. |
asil | * Soylu. * Yüksek duygu ile yapılan. * Bir görevde temelli olan, vekil karşıtı. |
asileşme | * Asileşmek işi. |
asileşmek | * Karşı gelmek, başkaldırmak, isyan etmek. |
asilik | * Asi olma durumu, isyan etme, isyankârlık. |
asilik etmek | * karşı gelmek, başkaldırmak. |
asillik | * Asil olma durumu, asalet. * Soylu olma durumu, soyluluk. |
asilzade | * Soylu. |
asilzadelik | * Soyluluk. |
asimetri | * Simetrisi olmayan, bakışımsızlık. |
asimetrik | * Simetrik olmayan, bakışımsız. |
asimilâsyon | * Benzer hâle getirme, kendine benzetme, kendine uydurma, özümleme. * Benzeşme. |
asimile | * Bu söz “benzeşmek”, “kendine uydurmak” anlamında “asimile etmek” biçiminde kullanılır. |
asimptot | * Bir eğriye giderek yaklaşan, ama sonuna kadar uzatılsa bile yaklaştığıhâlde eğriyi kesmeyen doğru; sonuşmaz. |
asistan | * Yardımcı. * Araştırma görevlisi. |
asistanlık | * Asistan, araştırma görevlisi olma durumu asistanın görevi. |
asit | * Turnusolün mavi rengini kırmızıya çevirmek özelliğinde olan ve birleşimindeki hidrojenin yerine maden alarak tuz oluşturan hidrojenli birleşik, hamız. |
asit alkol | * Aynızamanda asit ve alkol gruplarını içeren birleşiklere verilen ad. |
asit borik | * Bkz. borik asit. |
asit fenik | * Bkz. fenol. |
asitölçer | * Bir asidin özelliğini, konsantrasyon derecesini ölçmeye yarayan cihaz, asidimetre. |
ask | * Bkz. asklı. |
askarit | * Bağırsak solucanı. |
asker | * Erden mareşale kadar orduda görevli bulunan herkes. * Askerlik görevi veya ödevi. * Ordunun yalnız er rütbesinde olan bölümü. * Topluluk düzenine saygısı olan, disiplinli. * Yurdun korunmasıyolunda iyi dövüşmesini başaran. |
asker çıkarmak | * (bir devlet) belli kanunlara bağlı olarak asker toplamak. * kıyılara ve en çok düşman kıyılarına asker indirme. |
asker gibi | * disiplinli, düzgün. |
asker kaçağı | * Askerlik ödevini yapmamak için asker ocağından ayrılan veya oraya gitmekten kaçan kimse. |
asker ocağı | * Askerlik ödevinin yapıldığıkışla, ordugâh, tahkimli bölge, gemi, tersane gibi hizmet yerlerine verilen ad. |
asker olmak | * askerlik ödevine başlamak. |
asker tayını | * Erlere verilen azık. |
askerce | * Askere yakışır biçimde. |
askerci | * Asker yanlısı. |
Kategoriler