aşı boyalı | * Aşı boyasırenginde boyanmış. |
aşı boyası | * İçine karışan demir hidroksit miktarına göre pas sarısı, kızıl veya koyu esmer renk almışgevrek kil. * Koyuca kırmızı, kiremit rengi. |
aşıkâğıdı | * Aşı olanlara verilen resmî belge. |
aşı olmak | * aşıyapılmak. |
aşıtaşı | * Taşdurumundaki aşı boyası. |
aşıvurmak | * bağışıklık veya tedavi amacıyla vücuda aşıvermek, aşıyapmak. |
aşıcı | * Aşıyapan kimse. |
aşıcılık | * Aşıcının yaptığı iş. |
âşığa Bağdad sorulmaz | * bir şeye çok istekli olan kimsenin, o şeyi elde etmedeki zorluklarıhiçe saydığınıanlatır. |
aşığıcuk oturmak | * işi çok olumlu bir biçim almak. |
âşığıkesilmek | * tutku hâline getirmek. |
âşığın gözü kördür | * kendisini aşka kaptıran kimse, sevgilisinin kusurlarını görmediği gibi, çevresinde olup bitenlerle de ilgilenmez. |
aşık | * Baldır kemiği ile eklemleşerek bileğin belli başlı oynak merkezini oluşturan, ayak bileğinde bulunan küçük kemiklerden biri. * Yapıçatılarında, uzun mertek, aşırma. |
âşık | * Bir kimseye veya bir şeye karşıaşırısevgi ve bağlılık duyan, vurgun, tutkun (kimse). * Halk içinde yetişen, deyişlerini sazla söyleyen, sözlü şiir geleneğine bağlıhalk şairi. * Sevişen bir çiftten kadına oranla genellikle erkeğe verilen ad. * Dalgın, kalender (kimse). * Ahbap, arkadaşgibi bir seslenme. |
aşık atmak | * yarışetmek, yarışmak. |
aşık atmak (veya aşık oynamak) | * aşık kemiğiyle oyun oynamak. |
aşık kemiği | * Aşık. |
âşık olmak | * sevmek, tutulmak. |
âşıkane | * Âşığa yaraşır biçimde (olan). |
âşıklık | * Âşık olanın durumu. |
âşıklısı | * çok seveni, düşkünü. |
âşıktaş | * Birbirleriyle sevişen erkek ve kadından her biri. |
âşıktaşlık | * Karşılıklısevişme, muaşaka. |
âşıktaşlık etmek | * karşılıklısevişmek. |
aşılama | * Aşılamak işi. * Yeni aşılanmışağaç. * Soğuğa sıcak, sıcağa soğuk su katma. * Bu yolla elde edilmiş. * Bitkilerin aşıyoluyla üretilmesi, ilkah. * Aşılanmış(ağaç). |
aşılamak | * Organizmada bağışıklık yaratmak veya yerleşmiş bir hastalığa karşıkoyabilmek için hazırlanmış bir aşıyı vücuda vermek, aşıyapmak. * Elde edilmesi istenilen herhangi bir ağacın bir parçasınıanaç üzerine kaynaştırarak üretmek. * Başkasına hastalık geçirmek. * Birtakım düşünce veya duyguları başkasına benimsetmek, telkin etmek, etkilemek. * Soğuğa sıcak, sıcağa soğuk su katmak. |
aşılanma | * Aşılanmak işi. |
aşılanmak | * Aşılamak işine konu olmak. |
aşılatma | * Aşılatmak işi. |
aşılatmak | * Aşılamak işini yaptırmak. |
aşılı | * Herhangi bir hastalığa karşıaşılanmışolan (kimse). * Kendisine aşıyapılmış(bitki). |
aşılma | * Aşılmak durumu. |
aşılmak | * Aşmak işine konu olmak. |
aşım | * Erkek hayvanın dişisiyle çiftleşmesi. |
aşındırma | * Aşındırmak işi. |
aşındırmak | * Aşınmak işine uğratmak. * Dokunduğu cisimleri eriterek aşınmasına yol açmak. * (bir yere) Pek çok gidip gelmek. |
aşınım | * Aşınmak işi. * Erozyon. |
aşınma | * Aşınmak işi. * Yer kabuğunu oluşturan kayaçların, başta akarsular olmak üzere türlü dışetmenlerle yıpratılıp, yerinden koparılmalarıveya eritilmeleri, itikal, erozyon. |
aşınmak | * Birbirine sürtünerek incelmek. * Eskimek, yıpranmak. * Çıkıntılarısilinmek, düzleşmek. |
aşıntı | * Aşınmışyer. |
aşır | * On sayısı. * Bir dinî tören sırasında veya cemaatle namaz kılındıktan sonra Kur’an’dan okunan on ayetlik bölüm. |
aşıramento | * Çalma, aşırma. |
aşırı | * Alışılan veya dayanılabilen dereceden çok daha fazla, taşkın. * Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren, müfrit. * Bir şeyin gereğinden çok olanı. * Ötede, ötesinde. * Gereğinden fazla, çok. |
aşırı bellem | * Belleme yetisinin olağanüstü bir durumda gelişmişolması. |
aşırı besi | * Olağanüstü nicelikte yemek yeme veya yedirme. |
aşırıdoyma | * Belli sıcaklıktaki bir sıvı içinde, eriyebildiği kadar eriyen bir maddenin, sıcaklığın düşmesine karşın bir sınıra kadar erimişolarak kalmasıdurumu. |
aşırıduyu | * Herhangi bir duyu organıyla ve özellikle dokunma duyusuyla sağlanan her tür uyarana karşı olağan dışı bir duyarlık gösterme durumu. |
aşırıerime | * Erime noktasından daha aşağı bir ısıderecesine düşmesine rağmen birtakım şartlar altında bir sıvının katılaşmamasıdurumu. |
aşırı gitmek | * ölçüyü kaçırmak, usandırmak. |
aşırıtaşırı | * Çok aşırı, fazla miktarda. |
Kategoriler