aşırıuç | * Politika alanında sağveya sol görüşlerin en ateşli ve yıkıcıkanadı. |
aşırıcılık | * Beklenenin üstünde aşırıdavranma eğilimi. |
aşırılık | * Aşırı olma durumu. |
aşırılma | * Aşırılmak işi. |
aşırılmak | * Aşırmak işine konu olmak. |
aşırıntı | * Aşırılmışolan (şey). |
aşırma | * Aşırmak işi. * Başkalarının yazılarından bölümler, mısralar alıp kendininmişgibi gösterme veya başkalarının konularını benimseyip değişik biçimde anlatma, intihal. * Aşırılmış. * Yapıçatılarında uzun mertek, aşık. * Küçük kazan, kova, bakraç. |
aşırma kayış | * Bir çarkıdöndürmek için kasnaktan kasnağa geçirilen kuşak biçimindeki kayışçember. |
aşırmacılık | * Başkasına ait olan bir şeyi izinsiz alma. * Bir yazarın başka bir yazarın eserinden konu veya biçim alması. |
aşırmak | * Yüksek veya geçilmesi güç bir yerin üstünden öte yanına geçirmek. * Çalıp götürmek. * Tehlike içinde bulunan bir şeyi acele kaçırmak. * Başkasının eserinden parçalar alıp kendininmişgibi göstermek. |
aşırmasyon | * Çalma, aşırma. |
aşırtı | * Aşırma işi. |
aşırtma | * Aşırtmak işi. |
aşırtmak | * Aşırmak işini yaptırmak. * Aşırmak. |
aşısız | * Herhangi bir hastalığa karşıaşılanmamışolan (kimse). * Kendisine aşıyapılmamış(bitki). |
aşıt | * Siper, kuytu yer. * Aşılacak yer. * Dağgeçidi. |
aşikâr | * Açık, apaçık, belli, meydanda olan. |
aşikâr etmek | * açıklamak, belli etmek. |
aşikâr olmak | * belli olmak, ortaya çıkmak, belirginleşmek. |
aşikâre | * Açıkça, belli ederek, saklamadan. |
aşina | * Bildik, dost, arkadaş, tanıdık. * Bilinen, tanıdık olan. |
aşinalık | * Birbirini bilme, tanıma, tanışıklık. * Tanışıklığı gösterir davranış. |
aşinalık göstermek | * ilgilenmek, tanıdığını belli etmek. |
aşiret | * Oymak. |
aşiyan | * Kuşyuvası. * Ev, oturulan yer, mesken. |
aşk | * Aşırısevgi ve bağlılık duygusu, sevi. |
aşk etmek | * hızla vurmak. |
aşk olmayınca meşk olmaz | * güçlü bir istek olmayınca hiçbir şey elde edilemez. |
aşk olsun | * “Aferin” sözünden daha güçlü olarak bir davranışın, bir tutumun çok beğenildiğini bildirir. * Beğenilmeyecek bir davranış, bir tutum karşısında kınama, sitem bildirir. * Dervişler arasında selâm sözü olarak kullanılır. |
aşk yapmak | * cinsel ilişkide bulunmak, sevişmek. |
aşka düşmek | * âşık olmak. |
aşka gelmek | * bir şeyi yapmak için büyük bir istek duymak, coşmak, coşkunluk göstermek. |
aşkın | * Belli bir süreyi aşmış, ötesine geçmiş. * Benzerlerinden üstün. * Çok, fazla. |
aşkıncılık | * Birey ve evrenseli birleştirmeye çalışan ahlâkî nitelikli Amerikan felsefesi. |
aşlama | * Bkz. Aşılama. |
aşlamak | * Bkz. Aşılamak. |
aşlık | * Aşyapmak için hazırlanan ve saklanan şeyler. * Dövüldükten sonra savrularak temizlenen ve kurutulan buğday. * Sırası gelince kullanılmak için saklanan yemeklik şeyler, zahire. |
aşma | * Aşmak işi. |
aşmak | * Yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmek. * (süre) Geçmek, bitmek, sona ermek. * (erkek hayvan) Dişisiyle çiftleşmek. * Görünmeden kaçmak. |
aşna | * Aşina. |
aşna fişne | * Gizli dost. * Gizli dostluk. |
aşoz | * Ahşap gemilerin omurgalarının uzunluğunca ve iki yanında borda kaplamalarının en dar yüzünü yerleştirmek için açılan keskin, sivri köşeli yuva. |
aştırma | * Aştırmak işi. |
aştırmak | * Aşmak işini yaptırmak. |
aşure | * Buğday, nohut gibi taneleri, kuru yemişleri şekerle kaynatarak yapılan bir tür tatlı. |
aşure ayı | * Muharrem ayı. |
aşure günü | * Aşurenin pişirildiği Muharrem ayının onuncu günü. |
aşurelik | * Aşure yapmada kullanılan. * Aşure dağıtmaya yarayan süslü kap. |
aşüfte | * Oynak, açık saçık kadın, kokot. |
aşüftelik | * Aşüfte olma durumu. |
Kategoriler