Avrupaî | * Avrupalılara vergi, Avrupalılara benzer, Avrupalılar gibi. |
Avrupalı | * Avrupa’da yaşayan, Avrupa halkından olan kimse. * Avrupa’ya özgü olan, Avrupa ile ilgili (olan). |
Avrupalılaşma | * Avrupalılaşmak. |
Avrupalılaşmak | * Avrupalıların düşünce, davranışve yaşantılarını benimsemek. |
Avrupalılık | * Çağdaşolma, düşünce ve davranışta batıölçülerinde bulunma. |
Avşar | * Bkz. Afşar. |
avuç | * Elin iç tarafı. * Elin yarıyumulmuşdurumu. * Yarıyumulmuşelin alacağımiktar. |
avuç (veya el) açmak | * dilenmek, para istemek, yardım istemek. |
avuç avuç | * Her defasında bir avuç. * (para için) Bol bol, pek çok. * Avuçlayarak. |
avuç dolusu | * (para için) Pek çok. |
avuç içi | * Elin parmak dipleri ile bilek arasındaki iç bölümü. |
avuç içi kadar | * pek küçük, dar (yer). |
avuçlama | * Avuçlamak işi. |
avuçlamak | * Avuçla kavramak, avuçla almak. |
avukat | * Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başkalarının hakkını aramayı, korumayımeslek edinen ve bunun için yasanın gerektirdiği şartlarıtaşıyan kimse. * Gerekmediği hâlde başkasının savunmasınıüstlenen kimse. |
avukat tutmak | * adlî işlemleri gereğince yerine getirmek için bir avukata vekâletname verip onu görevli kılmak. |
avukatlık | * Avukat mesleği. * Avukatın yaptığı iş. * Gereksiz, boşsavunma. |
avunç | * Acının hafiflemesi veya unutulması, avuntu, teselli. |
avundurma | * Avundurmak işi. |
avundurmak | * Oyalanmasını sağlamak. * Acısınıhafifletmek, acısınıunutturmak, teselli etmek. |
avunma | * Avunmak işi, teselli. |
avunmak | * Bir şeyle uğraşarak acısınıunutmak, sıkıntılardan uzaklaşmak, teselli bulmak, müteselli olmak. * Oyalanmak; yetinmek. * (hayvan) Gebe kalmak. |
avuntu | * İnsanıavutan şey, teselli. |
avurdu avurduna geçmek | * çok zayıflamak. |
avurt | * Yanağın ağız boşluğu hizasına gelen bölümü. |
avurt satmak (veya avurt zavurt etmek) | * beceremeyeceği şeyleri becerebilecekmişgibi konuşmak. * korkutucu büyük sözler söylemek. |
avurt şişirmek | * yanağın iç tarafındaki boşluğu su veya havayla doldurup şişkin duruma getirmek. |
avurt ünsüzü | * Dil ucunun ön damağa veya art damağa çarpmasından oluşan ve dilin yanlarından akan ses: Dil, bel, el, dal, bal, al kelimelerindeki l ünsüzü gibi. |
avurtlama | * Avurtlamak işi. |
avurtlamak | * Büyülenmek. * Çalım satmak, yüksekten atmak. |
avurtlarıçökmek (veya avurtları birbirine geçmek) | * çok zayıfladığıyüzünden belli olmak. |
avurtlu | * Çalım satan, yüksekten atan. |
Avustralya kara tavuğu | * Serçegillerden, erkeğinin kuyruğu lir biçiminde ve çok süslü bir Avustralya kuşu (Maenura superba). |
Avustralyalı | * Avustralya kökenli olan (kimse). |
Avusturyalı | * Avusturya kökenli olan (kimse). |
avutma | * Avutmak işi, teselli. |
avutmak | * (bir kimsenin acısınıveya sıkıntısını) Yatıştırmak, teselli etmek. * Oyalamak. |
avutucu | * Avutan, teselli eden. |
avutulma | * Avutulmak işi. |
avutulmak | * Avutmak işine konu olmak. |
Ay | * Yer yuvarlağının uydusu olan gök cismi, kamer. * Yılın on iki bölümünden her biri. * Art arda gelen iki yeni ay arasında geçen süre. * Bir ayın herhangi bir gününden ertesi ayın aynı gününe kadar geçen veya yaklaşık 30 gün olarak kabul edilen süre. |
ay | * Birdenbire duyulan acı, ağrıveya şaşırma, ürkme veya sevinç anlatır. |
-ay / -ey | * İsimden isim türeten ek: kol-ay, düz-ey, gün-ey, yüz-ey vb. |
-ay / -ey, y | * Fiilden isim ve sıfat türeten ek: ol-ay, dene-y, yapa-y vb. |
ay ağılı | * Ayın aylası, hale. |
ay aydın, hesap belli | * anlaşılmayacak bir şey yok, hesap ortada, açık. |
ay balığı | * Ay balığı gillerden, 3 m boyunda, görünüşü balık başına benzeyen, kuyruk yüzgeci hilâl biçiminde olan, Akdeniz’de yaşayan bir balık türü, pervane balığı, kemer balığı(Mola mola). |
ay balığı giller | * Kemikli balıklar takımının çengel çeneliler alt takımına giren bir familya. |
ay balta | * Ağzıyarım daire biçiminde olan balta, teber. |
ay çekirdeği | * Ay çiçeğinin tohumu. * Genellikle vakit geçirmek için içi yenen kuru yemişçeşidi. |
Kategoriler