ayaküzeri | * Ayaküstü. |
ayakyolu | * İnsanın besin artıklarıyla idrarını boşalttığıyer, abdesthane, helâ, kademhane, memişhane, kenef, tuvalet. |
ayal | * Karı, eş. |
ayan | * Belli, açık. |
âyan | * İleri gelenler. * Senato üyeleri. |
ayan beyan | * Besbelli, apaçık, açık seçik. |
ayan olmak | * belli olmak, bilinir olmak. |
ayandon | * 18 Ocak’ta başlayan bir fırtına. |
ayar | * Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu. * Saatler için belli bir yere göre kabul edilmişolan ölçü. * Altın, gümüşgibi madenlerden yapılmışşeylerin saflık derecesi. * Bir işveya bir davranışta gereken ölçü. * Değer derecesi. |
ayar etmek | * (bir aygıtın) çalışmasınıdüzeltmek, düzenli işler duruma getirmek. |
ayarcı | * Esnafın kullandığıölçü aletlerini denetleyen görevli. |
ayarı bozuk | * Belli bir ayarı olmayan. * Ahlâk, karakter veya aklıyerinde olmayan. |
ayarlama | * Ayarlamak işi. |
ayarlamak | * Bir ölçünün doğruluğunu belli bir örneğe göre düzeltmek, doğrulamak. * Bir aygıtı belli bir işyapabilecek duruma getirmek. * İşleri birbiriyle çatışmayacak veya zamanında bitirecek biçimde düzenlemek. * Kandırmak. |
ayarlanma | * Ayarlanmak işi. |
ayarlanmak | * Ayar edilmek, birbirine uygun duruma getirilmek. |
ayarlatma | * Ayarlatmak işi. |
ayarlatmak | * Ayar ettirmek. |
ayarlı | * (saat ve makine için) Ayarlanmış, doğru çalışmasısağlanmış, düzeltilmiş, düzenli, doğru. * (altın ve gümüşiçin) Belirli bir ayarı olan. |
ayarlıpense | * Vida, cıvata ve musluk aksamınısıkıştırmak amacıyla kullanılan, ağız açıklığı ayarlanabilen özel alet. |
ayarsız | * Ayarıyapılmamış, ayarı bozuk, düzensiz. * Davranışlarıölçüsüz. * (altın ve gümüşiçin) Belli bir ayarı olmayan. |
ayarsızlık | * Ayarsız olma durumu. * Ölçüsüzlük, düzensizlik. |
ayartı | * Baştan çıkarma. |
ayartıcı | * Baştan çıkaran, doğru yoldan saptıran, ayartan. |
ayartıcılık | * Ayartıcının yaptığı iş. |
ayartılma | * Ayartılmak işi. |
ayartılmak | * Ayartmak işine konu olmak. |
ayartma | * Ayartmak işi. |
ayartmak | * Baştan çıkarmak, doğru yoldan saptırmak. * Kandırmak. * Birini, çalıştığıyerden ayırıp başkasının yanında çalışmaya kandırmak. |
ayaz | * Duru, sakin havada çıkan kuru soğuk. * (hava ve gece için) Soğuk. |
ayaz kesmek | * uzun süre soğukta kalıp üşümek. |
ayaz paşa kol geziyor | * dışarıda çok soğuk var. |
ayaz vurmak | * (sebze ve meyveler için) donmak. |
ayaza çekmek | * kışın kuru soğuk artmak. |
ayazda kalmak | * soğukta kalmak. * boşyere beklemek, eline bir şey geçmemek. |
ayazlama | * Ayazlamak işi. |
ayazlamak | * (hava) Ayaza çevirmek. * Ayazda kalıp üşümek. * Boşyere beklemek, eline bir şey geçmemek. |
ayazlandırılma | * Ayazlandırılmak durumu. |
ayazlandırılmak | * Ayazlanmasısağlanmak. |
ayazlandırılmışrakı | * Halk inanışına göre sıtma tedavisinde kullanılmak üzere rakının açılarak balkonda veya dışarıda bekletilmiş hâli. |
ayazlandırma | * Ayazlandırmak durumu. |
ayazlandırmak | * Ayazlanmasını sağlamak. |
ayazlanma | * Ayazlanmak işi. |
ayazlanmak | * Ayazda bırakılıp soğumak. |
ayazlatma | * Ayazlatmak işi. |
ayazlatmak | * Soğukta bekletmek. * Ayazda soğutmak. |
ayazlık | * Evlerde serinlemek için kullanılan önü açık yer, tahtaboş, balkon, taraça. |
ayazma | * Rumların kutsal saydıklarıkaynak veya pınar. |
aybaşı | * Ayın ilk günü, ay dönümü. * Ayın ilk günü. |
aybaşı olmak | * (kadının) ayda bir döl yatağından kan gelmek, âdet görmek. |
Kategoriler