bağbozmak | * bağın üzümlerini toplamak. |
bağbozumu | * Bağda ürünün toplanması. * Bu işin yapıldığımevsim, güz, sonbahar. |
bağbudamak | * bağdaki üzüm kütüklerini budamak. |
bağçubuğu | * Asma fidesi. |
bağdoku | * Hücre sayısıaz, hücre arasımaddesi çok ve genel olarak diğer dokuları birbirine bağlayarak destek görevi yapan doku. |
bağfiil | * Fiillerin zarf olarak kullanılan şekilleri, ulaç, zarf fiil: gül-e gül-e, koş-arak, otur-up vb. |
bağa | * Kaplumbağa. * Deniz kaplumbağasının kabuğu. * Kaplumbağa kabuğu. * Kaplumbağa kabuğundan yapılmışveya bu kabuğu andırır biçimde olan. * Ur. |
bağa bak, üzüm olsun, yemeye yüzün olsun | * kişi, karşılık beklediği işten istediğini alabilmek için gereken harcamalarıyapmalıdır. |
bağan | * Vakti gelmeden ölü doğan yavru, düşük. * Ölü doğan kuzunun derisi. |
bağboğan | * Küsküt, şeytansaçı. |
bağcı | * Bağyetiştirip ürününü satan kimse. * Bağlayan veya soğuk haddehaneden çıkan metal şerit bobinlere bant yapıştıran (kimse). |
bağcık | * Bağlama işinde kullanılan şerit biçiminde bağ. |
bağcıklı | * Bağı olan, bulunan. |
bağcıksız | * Bağı olmayan, bağsız. |
bağcılık | * Bağyetiştirme ve ürününü satma işi. |
Bağdad’ıtamir etmek | * karnınıdoyurmak. |
bağdadî | * Ağaç direkler üzerine çakılmışçıtalara sıva vurularak yapılan (duvar veya tavan). * Yapılarda kullanılan çıta. |
bağdalama | * Bağdalamak işi. |
bağdalamak | * Düşürmek için ayağını birinin ayaklarına takmak, çelme atmak. |
bağdama | * Bağdamak işi. |
bağdamak | * Birkaç şeyi birbirine geçirerek bağlamak. * İçinden çıkılmayacak bir duruma getirmek, kör düğüm etmek. |
bağdaş | * Sağayağısol uyluğun, sol ayağısağuyluğun altına alarak oturma biçimi. |
bağdaşkurmak | * bu biçimde oturmak. |
bağdaşık | * Her yeri aynıözelliği gösteren, mütecanis, homojen. |
bağdaşıklaşma | * Bağdaşıklaşmak durumu. |
bağdaşıklaşmak | * Aynıözelliği göstermek, homojen duruma gelmek. |
bağdaşıklaştırma | * Bağdaşıklaştırmak işi. |
bağdaşıklaştırmak | * Bağdaşık duruma getirmek, homojenleştirmek. |
bağdaşıklık | * Bağdaşık olma durumu, homojenlik. |
bağdaşılma | * Bağdaşılmak işi. |
bağdaşılmak | * Bağdaşmak işine konu olmak. |
bağdaşım | * Tutarlık, tutarlılık, insicam. |
bağdaşma | * Bağdaşmak işi, imtizaç. |
bağdaşmak | * Anlaşmak, uzlaşmak, uymak, imtizaç etmek. * Çocuk oyunlarında arkadaşolmak. * Bağdaşkurup oturmak. |
bağdaşmaz | * Uyuşmaz, tutarsız. |
bağdaşmazlık | * Uyuşmazlık, geçimsizlik. |
bağdaştırıcı | * Bağdaşma sağlayan. |
bağdaştırma | * Bağdaştırmak işi. |
bağdaştırmacı | * Bağdaştırmacılık yanlısıkimse. |
bağdaştırmacılık | * Pek çok değişik öğretiyi birleştirmeyi amaçlayan felsefî veya dinî öğreti. * Farklıkökenlere sahip değişik kültür özelliklerini birleştirme veya kaynaştırma işi. |
bağdaştırmak | * Bağdaşmasını sağlamak. |
bağı | * Büyü, sihir. |
bağıcı | * Büyücü. * Baştan çıkarıcı. |
bağıl | * Görece, izafî. * Başka bir cisme uyarak sürüklenen, aynızamanda kendine özgü bir kımıldanışıda bulunan bir cismin görünürdeki bu kımıldanışının niteliği, izafî. |
bağıl değer | * Bir aritmetik sayısının, önüne + ve – işaretleri yazıldıktan sonraki değeri. * Bir sayının rakamlarından her birinin bulunduğu basamağa göre aldığıdeğer, izafî değer. |
bağıl nem | * Bir metre küp hava içinde bulunan su buharıağırlığının, aynışartlardaki havanın doymuşsu buharının ağırlığına oranı. |
bağıldak | * Beşikteki çocuğun düşmemesi için beşiğe sarılıp bağlanan, kumaştan yapılmışenli bağ. * Kadınların âdet zamanında bağladıkları bez. |
bağıllık | * Görece olma durumu, izafiyet, rölâtivite. |
bağım | * Bir şeyin veya bir kimsenin gücü ve etkisi altında bulunma durumu, tâbiiyet. |
bağımlama | * Bağımlamak işi. |
Kategoriler