beslenen | * Sönümsüz. |
beslengi | * Hizmetçi, evlâtlık, besleme. |
beslenilme | * Beslenilmek işi veya durumu. |
beslenilmek | * Beslenmek işine konu olmak. |
beslenme | * Beslenmek işi. * Vücut için gerekli besin maddelerinin alımı. |
beslenme bozukluğu | * Bazı organ ve dokularda veya organizmanın bütününde şekil veya çalışma düzensizliği meydana getiren, bir veya birkaç beslenme görevinin bozulması. |
beslenme çantası | * Anaokulu ve ilköğretim okullarının öğrencilerinin beslenme saatinde yiyeceklerini içinde bulunduran çanta. |
beslenme eğitimcisi | * Beslenme eğitimi ile uğraşan uzman. |
beslenme eğitimi | * Besin maddelerinin özellikleri, insan vücudunun gelişmesinde yiyeceklerin etkisi ve görevi, yiyecek seçiminde dikkat edilmesi gereken noktalar, iyi beslenmenin sağlık yönünden önemi, ucuz ve dengeli beslenmenin yolları gibi konuları işleyen bilim dalı. |
beslenme odası | * Anaokulu, ilköğretim okulu gibi eğitim kurumlarında yemek yenilen yer. |
beslenme saati | * Anaokulu, ilköğretim okulu gibi eğitim kurumlarında yemek yeme zamanı. |
beslenme uzmanı | * Beslenmenin genel özelliklerini kitle çapında ele alan, inceleyen yetkili. |
beslenmek | * Kendini beslemek. * Beslemek işine konu olmak. |
besletme | * Besletmek işi veya durumu. |
besletmek | * Beslemek işini başkasına yaptırmak. |
besleyici | * Besleyen, beslemeye yarayan, besin değeri yüksek, mugaddi. * Yüz ve boyunda güneşlekelerini azaltıp ölü hücreleri atan krem türü. |
besli | * Bkz. besili. |
besmele | * “Acıyan ve esirgeyen Tanrı’nın adı ile” anlamına gelen ve bir işe başlarken söylenilen Arapça bismillahirrahmanirrahim sözünün kısaltması. |
besmele çekmek | * bismillahirrahmanirrahim sözünü söylemek. |
besmelesiz | * Çocuklar için “piç” anlamında kullanılan bir sövgü. * Besmele çekmeden. |
beste | * Bir müzik eserini oluşturan ezgilerin bütünü. |
beste bağlamak | * bestelemek. |
beste yapmak | * bir müzik eseri yaratmak. |
besteci | * Beste yapan kimse, bestekâr, kompozitör. |
bestekâr | * Besteci. |
besteleme | * Bestelemek işi. |
bestelemek | * Beste yapmak. |
bestelenme | * Bestelemek işi. |
bestelenmek | * Bestelemek işine konu olmak, bestesi yapılmak. |
besteli | * Bestesi olan, bestelenmiş. |
bestelik | * Beste olma durumu. |
bestenigâr | * Klâsik Türk müziğinde en eski birleşik makamlardan biri. |
bestesiz | * Bestesi olmayan. |
bestseller | * Çoksatar. |
beş | * Dörtten sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam, 5, V. * Dörtten bir fazla. * Beşsınıflı ilkokul. |
beşaltı | * Biraz, bir parça, birkaç. |
beşaşağı beşyukarı | * Bkz. üç aşağı, beşyukarı. |
beş beter | * Besbeter. |
beş binlik | * Beş bin liralık bütün kâğıt para. |
beş bir | * Bkz. pencüyek. |
beşdört | * Oyunda, atılan zarlardan birinin beş, öbürünün dört benekli yüzünün üste gelmesi. |
beşduyu | * Dokunma, görme, işitme, koklama, tat alma duyuları. |
beşiki | * Bkz. pencüdü. |
beşkardeş | * Şamar, tokat. |
beşmilyonluk | * Beşmilyon liralık bütün kâğıt para. |
beşon | * Az sayıda, biraz. * Beşve on santim ölçülerinde biçilmişkereste. |
beşpara almamak | * hiç para almamak. |
beşpara etmez | * hiçbir değeri yok, işe yaramaz. |
beşparalık | * Değersiz, aşağılık, bayağı. |
beşparalık etmek | * Bkz. on paralık etmek. |
Kategoriler