bet bet bakmak | * kötü kötü bakmak, bir kötülük yapacakmışgibi durmak. |
bet suratlı | * Yüreğinin kötülüğü yüzünden belli olan. |
beta | * Yunan alfabesinin ikinci harfi -B. |
beta ışınları | * Radyoaktif cisimlerin yaydıklarıüç ışından biri. |
betatron | * Elektronlarıhızlandıran elektromanyetik bir araç. |
betelemek | * Bkz. etelemek betelemek. |
betelenmek | * Karşı gelmek, dikleşmek, kafa tutmak. |
beter | * İyice kötü. |
beter etmek | * daha kötü duruma getirmek. |
beterin beteri var | * çok kötü bir duruma düşen kimse, bundan daha kötü durumların da bulunduğunu düşünerek teselli bulmalıdır. |
beterleşme | * Beterleşmek işi veya durumu. |
beterleşmek | * Beter duruma girmek veya o durumda bulunmak. |
beti | * Resim ve heykel sanatlarında varlıkların biçimi. |
beti benzi kireç kesilmek (beti benzi atmak, solmak veya beti benzi uçmak) | * herhangi bir sebeple kanı çekilip yüzü solmak, korkmak. |
beti bereketi kalmamak (veya kaçmak) | * azalmak, kıtlaşmak, çabuk tükenmek. |
betik | * Yazılı olan şey, kitap, mektup, tezkere, pusula. |
betili | * İçinde insan, hayvan ve doğa ögeleri bulunan (resim veya heykel), figüratif. |
betili sanat | * Doğanın görünen biçimlerini işleyen sanat, figüratif sanat. |
betim | * Betimlemek işi, betimleme. * Bir şeyi, bir kimseyi, bir olay veya duyguyu betimleyen söz veya yazı, tasvir. |
betimleme | * Betimlemek işi, tasvir. |
betimlemeci | * Betimlemeye ağırlık veren, tasvirci. |
betimlemek | * Bir nesnenin, kendine özgü belirtilerini tam ve açık biçimde söz veya yazı ile anlatmak, tasvir etmek. |
betimlenme | * Betimlenmek durumu. |
betimlenmek | * Betimlemek işi yapılmak. |
betimleyici | * Betimleme yanlısı. |
betimsel | * Betimle ilgili, tasvirî. |
betimsel dil bilgisi | * Bir dilin belirli çağını inceleyen dil bilgisi, betimlemeli dil bilgisi, tasvirî dil bilgisi. |
betine gitmek | * gücüne gitmek, kendine yedirememek. |
betisiz | * İçinde insan, hayvan ve doğa ögeleri bulunmayan (resim veya heykel), nonfigüratif. |
betisiz sanat | * Beti kullanmayan nonfigüratif sanat. |
beton | * Çimentonun su yardımıyla kum, çakıl gibi maddelerle karışmasısonucu oluşan sert, dayanıklı, bağlayıcı yapay yığışım. |
beton gibi | * çok sağlam, dayanıklı, sert. * güçlü. |
betonarme | * Yapıda gücü, esnekliği artırmak için metal ve çimentodan yararlanma yöntemi, demirli beton. |
betoncu | * Yapılarda beton dökme işleriyle uğraşan usta veya işçi. |
betoniyer | * Beton karma makinesi. |
betonkarar | * Beton karma makinesi. |
betonlaşma | * Betonlaşmak durumu. |
betonlaşmak | * Beton duruma gelmek. |
bevliye | * İdrar yollarıhastalıkları, üroloji. |
bevliyeci | * İdrar yolu hastalıklarıhekimi, ürolog. |
bevliyecilik | * Bevliyecinin işi veya mesleği. |
bevvap | * Kapıcı. * Mahalle okullarında hademe. |
bey | * Günümüzde erkek adlarından sonra kullanılan saygısözü. * Erkek özel adlarıyerine kullanılır. * Eş, koca. * Zengin, ileri gelen kimse, bay. * İskambil kâğıtlarında birli, as. * Boy gibi küçük bir toplumun veya küçük bir devletin başkanı. * Komutan. * Erkek sıfatlarının hemen arkasına eklenir. |
bey (veya paşa) gibi yaşamak | * bolluk içinde yaşamak. |
bey armudu | * İri, kokulu ve tatlı bir armut türü. |
bey erki | * Zengin erki, plutokrasi. |
bey kardeş | * erkekler için seslenme sözü. |
bey mi yaman, el mi yaman | * Bkz. el mi yaman, bey mi yaman. |
beyaban | * Çöl. |
beyan | * Söyleme, bildirme. * Bir eserde, düşüncelerin, duyguların, hayallerin doğuşve değerlerini, bunların anlatımında tutulacak yolları konu edinen bir edebiyat bilgisi dalı. |
Kategoriler