beyan etmek | * bildirmek, söylemek, ileri sürmek, anlatmak. |
beyanat | * Demeç, bildiri. |
beyanat vermek (veya beyanatta bulunmak) | * demeç vermek. |
beyanname | * Bildirge. |
beyaz | * Ak, kara karşıtı. * Bu renkte olan. * Beyaz ırktan olan kimse. * (baskıda) Normal karalıkta görünen harf çeşidi. |
beyaz adam | * Beyaz ırka mensup olan kişi. * Avrupalı. |
beyaz baston | * Görme özürlülerin yürürken kullandıklarımadenî çubuk. |
beyaz cam | * Televizyon ekranı. |
beyaz dizi | * Genellikle sevgi konularını basit bir biçimde işleyen romanlardan oluşan dizi. |
beyaz eşya | * Buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi ev aletlerine toplu olarak verilen ad. |
beyaz et | * Tavuk, balık vb. etlere verilen genel ad. |
beyaz etmek (veya beyaza çekmek) | * yazıyıtemize çekmek. |
beyaz ırk | * Avrupa, Kuzey Amerika, Güney ve BatıAsya ile Kuzey Afrika’da yaşayan ve teninin rengi açık olan ırk. |
beyaz iş | * Beyaz pamuklu veya keten kumaşlar üzerine beyaz veya renkli ipliklerle yapılan sarma iş. |
beyaz kitap | * Bir sorunu aydınlatmak ve savunmak için bir kurum veya hükûmetçe yayımlanan kitap. |
beyaz kömür | * Akarsulardan elde edilen elektrik gücü. |
beyaz oy | * Onaylayıcı oy. |
beyaz perde | * Göstericiden çıkan görüntülerin üzerinde yansıdığı, sinema filminin oynatıldığıyüzey. * Sinema. |
beyaz peynir | * Beyaz renkli bir tür peynir. |
Beyaz Rus | * Ekim ihtilâlinde komünist kızıl yönetimden kaçan Rusyalıkimse. * Beyaz Rusya halkından olan kimse. |
beyaz sabun | * Beyaz renkli bir tür sabun. |
beyaz şarap | * Sadece beyaz üzüm şırasından yapılan şarap. |
beyaz zehir | * Eroin, kokain gibi sıvı olmayan uyuşturucu madde. |
beyazımsı | * Beyaza çalan. |
beyazımtırak | * Beyaza çalar renk. |
beyazın adı, esmerin tadı | * esmerleri övmek için söylenir. |
beyazlanma | * Beyaz duruma gelme, ağarma. |
beyazlanmak | * Beyaz duruma gelmek, ağarmak. |
beyazlaşma | * Beyazlaşmak işi veya durumu. |
beyazlaşmak | * Beyaz duruma getirmek. |
beyazlatıcı | * Daha beyaz duruma getiren kimyasal madde. * Dokunan kumaşların renk tonlarınıaçan veya beyazlatan ve kumaşlar üzerindeki lekeleri gideren (kimse). |
beyazlatılmak | * Beyaz duruma getirilmek, ağartılmak. |
beyazlatma | * Beyazlatmak işi, ağartma. * (kâğıtçılıkta) Parlaklığın iyileştirilmesi için hamur bileşenlerinin renginin az veya çok oranda değiştirilmesi veya giderilmesi. |
beyazlatmak | * Beyaz duruma getirmek, ağartmak. |
beyazlı | * Beyazı bulunan. |
beyazlık | * Beyaz olma durumu. * Ağartı. |
beyazsinek | * Özellikle pamukların üzerinde üreyerek bitkinin öz suyunu emen ve kurumasına sebep olan bir sinek türü. |
beyaztilki | * Tilkinin kışlık tüyünden yapılan kürk. |
beybaba | * Yaşlıerkeklere teklifsizce sesleniş biçimi. * Çocukların babaları için kullandığısaygısözü. |
beyefendi | * Saygı belirtmek için erkek adlarının sonuna getirilen veya bu adların yerine kullanılan san. |
beygir | * At. * Yük taşıyan, araba çeken, üstüne binilen at. * Atlama beygiri. |
beygir gücü | * Saniyede 75 kilogrammetrelik işyapan bir motorun gücü. |
beygirci | * Beygir besleyen veya kiraya veren kimse. |
beygirli | * Beygiri olan. |
beygirlik | * Beygire ait, beygir için. * Beygir gücünde. |
beygirsiz | * Beygiri olmayan. |
beyhude | * Boşuna. * Yararsız, anlamsız. |
beyhude yere | * boşyere, boşu boşuna, gereği yokken. |
beyhudelik | * Beyhude olma durumu. |
beyin | * Kafatasının üst bölümünde beyin zarı ile örtülü, iki yarım yuvar biçiminde sinir kütlesinden oluşan, duyum ve bilinç merkezlerinin bulunduğu organ, dimağ. * Muhakeme, usa vurma. * Bir şeyi yönetmede önemli görevi olan kimse. * Bilgisi, eğitimi, düşüncesi yüksek düzeyde olan kimse. |
Kategoriler