bıyık altından gülmek | * birinin durumuna belli etmemeye çalışarak gülümsemek. |
bıyık bırakmak | * bıyık uzatmak. |
bıyık burmak (veya bükmek) | * çalım yapmak amacıyla bıyıklarınıkıvırmak. |
bıyıklanma | * Bıyıklanmak işi. |
bıyıklanmak | * Bıyığıçıkmak, bıyıklıduruma gelmek. |
bıyıklarıele almak | * delikanlılık çağına girmek. |
bıyıklı | * Bıyığı olan, bıyığınıtıraşetmemişolan. |
bıyıklı balık | * Sazangillerden, büyüklerinin boyu 2 m yi bulan, eti sevilen bir balık (Barbus fluviatilis). |
bıyıksız | * Bıyığı olmayan, bıyığınıtıraşetmişolan. |
bızbız | * Davula sol elle vurulan ince değnek. |
bızdık | * Ufak çocuk. |
bızır | * Kadınlık organının üst yanında cinsel zevk duyumu noktası olan bölüm, klitoris. |
Bi | * Bizmut’un kısaltması. |
bîaman | * Hoşgörüsüz, amansız, gaddar, zalim. |
biat | * Bir kimsenin egemenliğini tanıma. * Osmanlıİmparatorluğunda padişah ölünce tahta geçecek oğlunun devlet yönetimindeki etkili gruplarca kabul ve tasdik edilmesi. |
biat edilmek | * birinin egemenliği tanınmak. |
biat etmek | * birinin egemenliğini tanımak, kabul etmek. |
bîbaht | * Bahtsız, kadersiz, kötü talihli. |
bîbehre | * Payı olmayan, pay almamış. |
biber | * Patlıcangillerden, yurdumuzda çok yetişen bir bitki (Capsicum annuum). * Bu bitkinin, tazeyken sebze olarak yenilen veya kurutulup baharat olarak yararlanılan ürünü. |
biber atmak | * içine biber koymak. |
biber gibi | * çok acı. |
biber gibi yanmak | * (deri, göz vb.) çok acımak. |
biber salçası | * Kırmızı biberden yapılmışsalça. |
biber turşusu | * Yalnızca uzun yeşil biberden yapılmışturşu. |
biberiye | * Ballı babagillerden, Akdeniz çevresinde çok yetişen, güzel kokulu yapraklarınıdökmeyen, çiçekleri soluk mavi renkli, çok yıllık bir bitki (Rosmarinus officinalis). |
biberleme | * Biberlemek işi. |
biberlemek | * Biber serpmek, biber katmak. |
biberli | * İçine biber katılmış. * Acı. |
biberlik | * Biber konulan küçük kap. * Biber yetiştirilen yer. |
biberon | * Genellikle süt çocuklarına süt ve sulu yiyecekleri içirmekte kullanılan emzikli şişe. |
bibersiz | * İçine biber katılmamış. * Acısız. |
bibi | * Babanın kız kardeşi, hala. |
bibliyofil | * Kitapsever. |
bibliyograf | * Bibliyografya uzmanı, kaynakları bilen uzman. |
bibliyografi | * Bibliyografya. |
bibliyografik | * Kaynakla ilgili. |
bibliyografya | * Kaynaklar, kaynakça. |
bibliyoman | * Bibliyomanisi olan (kimse). |
bibliyomani | * Hastalık derecesine varan kitap sevgisi, kitap düşkünlüğü. |
bibliyotek | * Kitaplık, kütüphane. |
bibliyotekçi | * Kütüphaneci. |
biblo | * Çeşitli maddelerden yapılan heykel, vazo gibi zarif küçük süs eşyası. |
biblo gibi | * ufak tefek, zarif (kız). |
bici | * Bkz. cici bici. |
bicik | * Meme, meme başı. |
bicili | * Bkz. cicili bicili. |
bîçare | * Çaresiz, zavallı(kimse). |
bîçare olmak | * çaresiz kalmak. |
bîçarelik | * Biçare olma durumu, zavallılık, çaresizlik. |
Kategoriler