borsa oyunu | * Borsada oynanan hava oyunu. |
borsa simsarı | * Müşteri ile borsa acenteleri arasında aracılık yapan kimse. |
borsa tahtası | * Borsada alım satım fiyatlarının ilân edildiği pano. |
borsacı | * Değerli kâğıt, para ve tahvil üzerine borsa oyunu yapan kimse. |
borsacılık | * Borsacının işi veya mesleği. |
borş | * Borç (II). |
boru | * Bir yerden başka bir yere sıvıveya gaz aktarmaya yarayan, içi boş, uçlarıaçık, uzun ve dar silindir. * Nefesle çalınan perdesiz madenî çalgı, borazan. |
boru ağı | * Tesisatı oluşturan boruların bütünü. |
boru askısı | * Her tür borunun asılmasında kullanılan, lâma demiri veya çelik çemberlerden yapılan askı. |
boru bileziği | * Soba borularının ek yerine geçirilen süslü çember. |
boru çalmak | * borazan öttürmek. |
boru çiçeği | * Çan çiçeği. * Tatula. |
boru çiçeğigiller | * Çan çiçeğigiller. |
boru değil (veya boru mu bu?) | * azımsanacak, küçümsenecek, önem verilmeyecek şey değil. |
boru hattı | * Doğal gaz arıtma ünitesinden alınan gazın, bir veya daha fazla dağıtım merkezlerine veya tüketim merkezlerine doğal gaz taşınmasıamacıyla tesis edilen boru şebekesi. |
boru kabağı | * Boğumsuz, boru gibi uzun su kabağı. |
boru kelepçesi | * Boruyu duvara tespit etmekte kullanılan gereç. |
boru mengenesi | * Kesme, dişaçma gibi işlemler için borunun sıkıca bağlandığı alet. |
boru yolu | * Petrolü, çıktığıyerden başka yere akıtan boru tesisatı, payplayn. |
borucu | * Boru yapıp satan kimse. * Boru montajında çalışan kimse. |
boruk | * Dağlarda yetişen, kokulu, süpürge ve yakacak olarak kullanılan bir ot türü. |
borulu | * Borusu olan. |
borumsu | * Boru biçiminde olan. |
borusu ötmek | * sözü geçmek, yetkisi olmak. |
borusu tutmak (veya üstünde) | * (zenciler için) ağzıköpürerek kriz geçirmek, çok öfkelenerek etrafa saldırmak. |
borusunu çalmak | * çıkar sağladığıkimsenin davasını gütmek. |
bos | * Bkz. boy bos. |
boslu | * Bkz. boylu boslu. |
bostan | * Sebze bahçesi. * Kavun, karpuz tarlası. * Kavun ve karpuza verilen ortak ad. |
bostan bekçisi | * Bostanıkoruyan ve kollayan kimse. |
bostan bozuntusu | * Korkak, yüreksiz, işe yaramaz adam. |
bostan dolabı | * Sebze bahçesini sulamak için bir at bağlanarak diklemesine dönen kovalarla kuyudan su çıkarmaya yarayan dolap. |
bostan kebabı | * Patlıcan ve yeşillikler ile kuğu inceliğinin toprak tencerede pişirilmesiyle yapılan kebap. |
bostan korkuluğu | * Kuşlarıürkütüp yaklaştırmamak için tarlaya dikilen kukla. * Kendisinden beklenilen görevi yapmayan veya kendisinden çekinilmeyen güçsüz kimse. |
bostan patlıcanı | * Az çekirdekli, iri ve yuvarlak bir patlıcan türü. |
bostancı | * Bostan işleriyle uğraşan kimse. * Osmanlıtarihinde sarayın korunmasına ve şehrin güvenliğine bakmakla görevli olan erlerden her biri. |
bostancı ocağı | * Bostancıların bağlı oldukları ocak. |
bostancılık | * Bostan işleriyle uğraşma. * Bostancının görevi. |
bostanlık | * Bostan olmaya elverişli yer. |
boş | * İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan. * İşsiz. * Bir işe yaramayan. * Bilgisiz. * Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal. * Yapılacak işi olmayan. * Verimsiz. * Anlamsız. |
boş(veya boşta) gezmek veya gezinmek | * işsiz güçsüz dolaşmak. |
boşatıp dolu tutmak (vurmak) | * umutsuz olarak girişilen bir iş, iyi sonuç vermek. |
boş başak dik durur | * bilgisiz olan üstün görünmek için kasılır. |
boş bırakmak | * bir yerde kimse oturmamak, boşkalmak. |
boş bırakmamak | * (para, yiyecek gibi şeylerle) yardım etmek. * işsiz bırakmamak. |
boş boş bakmak | * amaçsız, anlamsız ve bilinçsizce bakmak. |
boş böğür | * Bkz. böğür. |
boş bulunmak | * dikkatsiz ve dalgın bulunmak. * söylenmesi sakıncalı olan bir şeyi söyleyivermek. |
boşçıkmak | * umduğu gerçekleşmemek, sonuç vermemek. |
boşçıkmamak | * bir işten az da olsa, bir kazançla çıkmak. |
Kategoriler