bülbülleşmek | * Bülbül gibi ötmek veya şakımak. |
bülbülü altın kafese koymuşlar, “ah vatanım” demiş | * kişi, yurdu dışında ne kadar zengin olursa olsun, yine de yurdunu özler. |
bülbülün çektiği dili belâsı | * ilerisi düşünülmeden söylenen söz insanın başına dert açabilir. |
bülbülyuvası | * Daire biçiminde, ortasıçukur ve bu çukur yere piştikten sonra dövülmüşAntep fıstığıkonulan bir tür hamur tatlısı. |
bülten | * Özel veya resmî kurum ve kuruluşlar veya yetkili kişilerce herhangi bir durumla ilgili olarak süreli veya süresiz yayımlanan duyuru. * Dergi. |
bünye | * Vücut yapısı. * Yapı, kuruluş. |
bünyece | * Bünye olarak, bünye bakımından. |
bürgü | * Başörtüsü. * Çarşaf. * Atkı. * İnce perde. |
bürgülü | * Bürgüsü olan. |
büro | * Çalışma odası, yazıhane. * Danışma ve yazı işlerinin yürütüldüğü işyeri. * Bölüm, şube. * Yazımasası. |
bürokrasi | * Kırtasiyecilik. * Kamu yönetimi. |
bürokrat | * Devlet dairesinde çalışan görevli. * Kırtasiyeci. |
bürokratik | * Kırtasiyecilikle ilgili. * Kamu yönetimi ile ilgili. |
bürudet | * Soğukluk. |
bürük | * Duvak. |
bürülü | * Bürünmüş. |
bürüm | * Bürülmüş, dürülmüş, katlanmışolan şey. |
bürümcek | * Koza gibi yumaklanmışşey. |
bürümcük | * Ham ipekten dokunmuşgiysi kumaşı. * Ham ipekten dokunan bir tür iç çamaşırıkumaşı. |
bürüme | * Bürümek işi. |
bürümek | * Sarmak, kaplamak, örtmek, basmak, istilâ etmek. * Çok, güçlü etkilemek. |
bürünme | * Bürünmek işi. |
bürünmek | * Bürümek işine konu olmak. * Sarınmak, örtünmek. * Bir görünüşe girmek. |
büryan | * Bkz. biryan. |
büryan pilâvı | * Kemiksiz koyun eti, pirinç, soğan, domates, baharat ve yağkarışımıyla fırında pişirilen bir pilâv türü. |
büryancı | * Bkz. biryancı. |
büsbütün | * İyiden iyiye, iyice, tamamen, tamamıyla, temelli. |
büst | * Vücudun, omuzlarla birlikte göğüsten yukarı bölümü. * Heykeltıraşlıkta başı, göğsü, bazen de omuzları içine alan sanat ürünü. |
bütan | * Metal bidonlar içinde az bir basınç altında sıvılaşan, yakıt olarak yararlanılan HC formülündeki hidrokarbür gazı. |
bütçe | * Devletin, bir kuruluşun, bir aile veya bir kimsenin gelecekteki belirli bir süre için tasarladığı gelir ve giderlerini tür ve ayrıntılarıyla gösteren çizelge. * Devlet ve öteki kuruluşveya toplulukların belirli bir dönem içindeki gelir ve giderlerinin oranlama niceliklerini önceden belirleyen, onaylayan ve bu işlemlerin yapılmasına izin veren kanun veya karar. |
bütçe açığı | * Bütçede belirlenen giderlerin gelirlerden çok olmasıdurumu. |
bütçe yılı | * Bir bütçenin uygulanmaya başladığı günden ertesi yıl aynı güne kadar geçen süre. |
bütçeleme | * Bütçelemek işi. |
bütçelemek | * Bütçe yapmak veya hazırlamak. |
büten | * Olefin grubundan C4H8 formülünde iki hidrokarbonun adı. |
bütün | * Eksiksiz, tam. * Parçalanmamış. * Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, bütünü. * Ufaklık, bozukluk olmayan (para). * Birlik, tamlık. |
bütün bütün | * Büsbütün. |
bütün bütüne | * Bütün olarak, tamamıyla. |
bütüncü ekonomi | * Ekonominin bütün alanlarınıkapsayan yapıve oluşum, makro ekonomi. |
bütüncül | * Totaliter. |
bütüncüllük | * Bütüncül olma durumu. |
bütünleme | * Bütünlemek işi, bütün, tek parça durumuna getirme, tamamlama, ikmal. * Bütünleme sınavı. |
bütünleme sınavı | * İlk ve orta dereceli okullarla üniversite ve yüksek okullarda bütünlemeye kalan öğrenciler için genellikle yaz tatili veya dönem sonunda açılan sınav, ikmal imtihanı. |
bütünlemek | * Eksiksiz duruma getirmek, tamamlamak. * Ufak, bozuk paraları büyük para durumuna getirmek. |
bütünlemeli | * Bütünleme sınavına girmesi gereken (öğrenci). |
bütünlemeye kalmak | * bir öğrenci yarıyıl veya öğretim yılısonunda bir veya birden çok dersten bir kez daha sınava girmek üzere başarısızlığa uğramak, ikmale kalmak. |
bütünlenme | * Bütünlenmek işi veya durumu. |
bütünlenmek | * Bütünlemek işine konu olmak, ikmal edilmek, tamamlanmak. |
bütünler | * Bütün durumuna getiren veya bütün durumuna getirmek için eklenen, mütemmim. |
bütünler açı | * Ölçülerinin toplamını180° ye çıkaran açılardan her biri. |
Kategoriler