büyük para | * Çok para. |
büyük peder | * Büyük baba, dede. |
büyük sesli uyumu | * Kelimede kalın ünlülerden (a, ı, o, u) sonra kalın, ince ünlülerden (e, i, ö, ü) sonra ince ünlülerin gelmesi kuralı, büyük ünlü uyumu. |
büyük sözüme tövbe! | * bir konuda çok kesin konuşulduğunda, tersi bir durumun başa gelmemesi dileğini belirtir. |
büyük şehir | * Ana kent. |
büyük tansiyon | * Kan basıncının yüksek olması. |
büyük terim | * Kapsamıdaha genişolan son uç önermesinin yüklemi görevini taşıyan terim. |
büyük tövbe ayı | * Ay takvimin beşinci ayı, cemaziyülevvel. |
büyük ünlü uyumu | * Türkçe bir kelimenin ilk hecesinde kalın bir ünlü varsa, ondan sonra gelen bütün hecelerin kalın ünlülerle, ince bir ünlü varsa sonraki hecelerin de ince ünlülerle sürüp gitmesi kuralı: Çocuklaşmak, denizcilik gibi. |
büyük yemin etmek | * bir şeyi yapmamak konusunda en kutsal şeyler üzerine ant içmek. |
Büyükayı | * Kuzey yarım kürede yedi yıldızdan oluşmuştakım yıldız, Yedigir, Dübbüekber. |
büyükbaş | * Sığır, manda gibi hayvanların niteliğini belirtmek için kullanılır. |
büyükçe | * Biraz büyük. * Oldukça önemli. |
büyükle büyük, küçükle küçük olmak | * her yaşve durumdaki kişilere karşıdostça, arkadaşça davranmak. |
büyüklenme | * Kendini büyük gösterme, kibir. |
büyüklenmek | * Kendini büyük göstermek, büyüklük taslamak, kibirlenmek. |
büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmek | * sevgi ve saygı göstermek. |
büyüklü küçüklü | * Büyük küçük hepsi bir arada. |
büyüklük | * Büyük olma durumu, ululuk. * Büyüklere yaraşır bağışlayıcıdavranış. |
büyüklük göstermek | * gönül ululuğu göstermek. |
büyüklük hastalığı | * Kendini olduğundan daha büyük ve önemli görme, gösterme hastalığı, megalomani. |
büyüklük satmak | * gururlanıp üstünlük taslamak. |
büyüklük taslamak | * kendini üstün görmeye çalışmak, böbürlenmek. |
büyükseme | * Büyüksemek işi. |
büyüksemek | * Büyük olduğunu kabul etmek. |
büyüksü | * Büyük gibi, büyümüşe benzer. |
büyükten büyüğe | * mirasın önce büyüğe, o ölünce kalanların en büyüğüne geçmesi kuralı, ekber evlât hakkı. |
büyüleme | * Büyülemek işi. |
büyülemek | * Büyü ile etki altına almak. * Etkisi altına almak, birini kendine bağlamak, teshir etmek. |
büyüleniş | * Büyülenmek işi veya biçimi. |
büyülenme | * Büyülenmek işi. |
büyülenmek | * Büyülemek işine konu olmak. |
büyüleyici | * Etkileyen, çekici niteliği olan. |
büyüleyici özellik | * Sürekli büyüleyici ve etkileyici olma. |
büyüleyiş | * Büyülemek işi veya biçimi. |
büyülteç | * Fotoğraf ve resim büyültmeye, büyültüp basmaya yarayan aygıt, agrandisor. |
büyültme | * Büyültmek işi. * Fotoğraf ve resimlere boyut kazandırma işlemi, agrandisman. |
büyültmek | * Bir şeyi büyük duruma getirmek, büyütmek. * (resim, harita gibi şeyler için) Daha büyük örneğini yapmak. * Abartmak. |
büyülü | * Kendisine büyü yapılmış(kimse). * Büyü gücü olan, sihirli. |
büyüme | * Büyümek işi. * Organizmanın bütününde veya bu bütünün bir bölümünde boyutların artması. |
büyümek | * Organizmanın bütününde veya bu bütünün bir bölümünde, boyutlar artmak, irileşmek, eskisinden büyük duruma gelmek. * Yetişmek. * Yaşıartmak, yaşlanmak. * Artmak, güçlenmek, şiddeti artmak. * Sayıca artmak. * Genişlemek. * Önem ve değer kazanmak. |
büyümüşde küçülmüş | * (çocuk için) konuşmasıve davranışlarıyaşına uymayan, büyüklerinki gibi olan. |
büyüsel | * Büyü ile ilgili olan. |
büyüteç | * Odak boyutu birkaç santimetre olan yaklaştırıcımercek, pertavsız. |
büyütken doku | * Sürgen doku. |
büyütme | * Büyütmek işi. * Birisi tarafından yetiştirilmişkimse. * Uzakta duran cisimlere dürbün veya benzeri bir araçla bakıldığında cismi gören açının çıplak gözle bakıldığızamanki açıya oranı. |
büyütmek | * Büyük duruma getirmek, genişletmek. * Yetiştirmek, bakmak. * Abartmak, mübalâğa etmek. |
büyütülme | * Büyütülmek işi. |
büyütülmek | * Büyütmek işi yapılmak. |
büyütürlük | * Aşırılaştırma. |
Kategoriler