cereyanlı | * Akıntılı. * Akımlı. |
cerh | * Yaralama. * (bir düşünce, inanç, veya iddia için) Çürütme. |
cerh etmek | * yaralamak. * çürütmek. |
ceride | * Gazete. * Tutanak, kayıt defteri. * Süvari kolu. |
ceriha | * Yara. |
cerime | * Cereme. |
Cermen | * Bugünkü Almanya’yı, Bohemya ve Polonya’nın batı bölümünü kapsayan Cermanya’da M.Ö. 3. yüzyıldan 9. yüzyıla kadar oturan halk veya bu halktan olan kimse. |
Cermen dilleri | * Kuzey Avrupa’da konuşulan ve Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer alan diller. |
cermen menteşe | * Bina kapıları ile pencerelere takılan ve yapraklarımenteşe uzunluğunun yarısıkadar olan, sactan kıvrılarak yapılmışmenteşe. |
Cermence | * Cermen dili. |
cerrah | * Operatör. * Önemsiz yaraları iyileştiren kimse. |
cerrahî | * Cerrahlıkla ilgili. * Hekimliğin, ameliyatla tedavi yapan dalı. |
cerrahî müdahale | * Ameliyat. |
cerrahlık | * Cerrah olma durumu veya cerrahın mesleği. |
cerrar | * Çekici, sürükleyici. * Zorla para alan (kimse). * Savaş araçlarıyla donatılmışkalabalık ordu. * Dilenci. |
cerre çıkmak | * (medreselerde okuyan softalar) para ve erzak toplamak için belli aylarda köylere dağılıp imamlık veya müezzinlik yapmak. |
cesamet | * Büyüklük, irilik. |
cesametli | * Kocaman, iri. |
cesaret | * Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven; yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği. * Çekinmezlik, atılganlık. |
cesaret almak (veya bulmak) | * herhangi bir durumdan, davranıştan güç almak. |
cesaret etmek | * korkulması gereken bir işe korkmadan girişmek, göze almak. |
cesaret gelmek | * yılgınlığı gitmek, yüreklenmek. |
cesaret göstermek | * yürekli davranmak. |
cesaret vermek | * birinin yılgınlığını gidermek, birini yüreklendirmek. |
cesarete gelmek | * yılgınlığı gitmek, yüreklenmek. |
cesaretini kırmak | * yürekliliğini gidermek, korkutmak. |
cesaretini toplamak | * kendine güven duygusunu, yürekliliğini ve atılganlığını bir araya getirmek. |
cesaretlendirilme | * Cesaretlendirilmek işi, yüreklendirilme. |
cesaretlendirilmek | * Yüreklendirilmek. |
cesaretlendirme | * Cesaretlendirmek işi, yüreklendirme, yiğitlendirme. |
cesaretlendirmek | * Yüreklendirmek, yiğitlendirmek, cesaret vermek. |
cesaretlenme | * Cesaretlenmek işi, yüreklenme, yiğitlenme. |
cesaretlenmek | * Yılgınlığı gitmek, yüreklenmek, yiğitlenmek. |
cesaretli | * Hiçbir şeyden korkusu olmayan, yürekli, yiğit. |
cesaretlilik | * Cesaretli olma durumu, yüreklilik. |
cesaretsiz | * Yüreksiz. * Çekingen. |
cesaretsizlik | * Cesaretsiz olma durumu, yüreksizlik. |
ceset | * Ölü vücut, naaş. |
cesim | * Büyük, iri, kocaman. |
ceste | * “Azar azar”, “kısım kısım” anlamındaki ceste ceste ikilemesinde geçer. |
ceste ceste | * Azar azar. |
cesur | * Yürekli, cesaretli. |
cesurane | * Cesaretle, yüreklice, yiğitçesine. |
cesurca | * Cesura yakışan biçimde, cesur gibi. |
cesurluk | * Yüreklilik, gözü pek olma durumu. * Atılganlık. |
cet | * Dede, büyük baba, ata. |
cetbecet | * Atalardan beri, soyca. |
cetvel | * Doğru çizgileri çizmeye yarayan, dereceli veya derecesiz, tahtadan, plâstikten veya madenden yapılmış araç, çizgilik. * Liste, çizelge. * Ark, su kanalı. |
cevaben | * Cevap olarak, karşılık olarak. |
cevabıdikmek (veya dayamak, yapıştırmak) | * kesin, ters ve karşısındakinin beklemediği bir karşılık vermek. |
Kategoriler