Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 3

çağlayan* Küçük bir akarsuyun, çok yüksek olmayan bir yerden dökülüp aktığıyer, küçük şelâle.
çağlayık* Yerden ses çıkararak, gürültüyle kaynayarak çıkan genellikle sıcak su, kaynak.
çağlayış* Çağlamak işi veya biçimi.
çağma* Çağmak işi.
çağmak* (güneş ışığı) Vurmak.
çağnak* Döl kesesini dolduran ve dölütü içinde bulunduran sıvı, amnios suyu.
çağrı* Birinin bir yere gelmesini isteme, davet.
* Çağrıcihazı.
çağrıcihazı* Telefon sistemi ve ağı düzeninde belli bir numara verilerek taşıyanına kolayca ulaşılmasınıveya ona haber
bırakılmasınısağlayan alet.
çağrınumarası* Çağrıcihazının numarası.
çağrıcı* Çağırmak işini yapan, çağırmak için giden kimse, davetçi.
* Bazıyerlere girmek isteyenleri sırası gelince çağıran kimse, mübaşir.
çağrıcılık* Çağrıcının görevi.
çağrılı* Bir toplantıya, bir yere veya birinin yanına çağrılmışkimse, davetli.
çağrılık* Davet için yazılan kâğıt, davetiye, okuntu.
çağrılış* Çağrılmak işi veya biçimi.
çağrılma* Çağrılmak işi.
çağrılmak* Çağırmak işi yapılmak.
çağrım* Yüksek bir sesin yetişebileceği kadar uzaklık.
çağrısız* Çağrılmamışveya çağrılmayan kimse.
çağrışım* Bir düşüncenin veya görüntünün, bir başkasınıhatırlatması.
* Davranışlar, düşünceler ve kavramlar arasında yer ve zaman birliğinin etkisiyle kurulan bağlantılar sonucu,
bilinç alanına bunlardan birisi girince ötekini de bilince çekmesi olayı, tedaî.
çağrışım yapmak* çağrıştırmak.
çağrışımcı* Çağrışımcılık doktrini taraftarı olan (kimse).
çağrışımcılık* Bütün bellek işlemlerini, aklın bütün ilkelerini, hatta bellek hayatının hepsini, düşüncelerin çağrışımı ile
açıklamak isteyen doktrin.
çağrışımlı* Çağrışımı olan.
çağrışımsal* Çağrışımla ilgili.
çağrışımsız* Çağrışımı olmayan.
çağrışma* Çağrışmak işi.
çağrışmak* Birbirini çağırmak.
* Hep birden bağırarak yaygara etmek.
çağrıştırma* Çağrıştırmak işi.
çağrıştırmak* Bir çağrışıma yol açmak.
* Akla getirmek, hatırlatmak, andırmak.
* Benzemek, andırmak.
-çak* İsimden isim yapma eki.
çâk* Yırtık, yarık.
çâk çâk (olmak)* çok yırtık, lime lime, parça parça (olmak).
çakal* Et oburlardan, sürü durumunda yaşayan, kurttan küçük bir yaban hayvanı(Canis aureus).
* Kurnaz, yalancı, düzenci, aşağılık kimse.
* Titiz, huysuz, görgüsüz.
çakal armudu* Yabanî armut, ahlat.
çakal eriği* Çok ekşi, sert, iri çekirdekli bir erik türü (Prunus spinosa).
çakal yağmuru* Güneşvarken yağan yağmur.
çakalboğan* Kırlarda rastlanan bir bitki.
çakaloz* Mermi olarak çakıl taşıatan bir tür top veya bu topu kullanan topçu.
çakar* Denizde, açığa veya kıyılara yerleştirilen, belirli aralıklarla yanıp sönen küçük fener.
* Uzunluğu iki yüz elli – üç yüz, genişliği on kulaç olan balık ağı.
çakaralmaz* Basit, ilkel çakmak.
* İlkel bir biçimde üretilmiş.
* İşe yaramayacak durumda olan, bozuk.
* (kalitesiz) Tabanca.
çaker* Kul, köle, cariye, yanaşma.
çakı* Açılıp kapanan bir veya birkaç ağızlıküçük cep bıçağı.
* Bkz. deniz çakısı.
çakı gibi* canlıve atik.
çakıcı* Bıçakçı.
çakıl* Küçük veya orta boyda taşparçası, çakıl taşı.
çakıl çukul* Karışık biçimde, ne dediği belli olmaksızın.
çakıl kuşu* Yağmur kuşugiller familyasından kuzey bölgelerde yaşayan sıcak aylarda güneye geçen göçmen kuş
(Crocethia alba).
çakıl taşı* Deniz kıyılarında veya derelerde suyun aşındırması ile sivrilikleri kaybolmuş, toparlak veya badem
biçiminde ufak bir taştürü.
çakıl yol* Çakıl taşları ile döşenmişyol.
çakıldak* Bir çarkın yalnız bir yöne doğru işlemesine yol verip tersine dönmesini önleyen veya değirmen, su dolabı
gibi birtakım makinelerin işleyişini çıkardığısesle kontrole yarayan parça.
* Elde çevrildikçe gürültülü ses çıkaran, değirmi biçiminde bir çocuk oyuncağı.
* Koyunların kuyruklarıaltındaki kıllara yapışıp kuruyan pislik.

Bir yanıt yazın