çalgıhane | * Müzik evi, çalgılılokanta veya eğlence yeri. |
çalgılı | * İçinde çalgıçalınan. * Çalgıçalınarak yapılan. |
çalgılıçağanaklı | * Eğlenceli, şarkılı, çalgılı, gürültülü patırtılı, neşeli. |
çalgın | * Sıcak veya soğuktan gelişemeyerek cılız kalan ekin. * Uzun zaman bakır kapta kalan tadı bozulmuşyemek, çalık. * Kötürüm, inmeli, sakat. |
çalgısız | * Çalgısı olmayan. |
çalı | * Böğürtlen, ahu dudu gibi ağaççıktan küçük, dallarıçok çatallıve sapları odunsu bitki. |
çalı bülbülü | * Serçegillerden, güzel öten, küçük bir kuş, ötleğen (Sylvia communis). |
çalıçırpı | * Kolayca ateşyakmaya yarayan ince ve kuru ağaç dalı, kuru ot gibi şeyler. |
çalıdikeni | * Bkz. karaçalı. |
çalıfasulyesi | * Kılçıklı bir çeşit fasulye. |
çalı gibi | * sık ve sert (saç, sakal). |
çalıhorozu | * Tavukgillerden, eti beğenilen bir yaban kuşu (Tetraourogallus). |
çalı idi, çırpı idi, evim idi ya, ayı idi uyu idi, kocam idi ya | * her ne kadar evim derme çatma, kocam kaba saba idiyse de, bir düzen kurmuş, yaşayıp gidiyordum. |
çalıkakıcı | * Eşkıya bozuntusu. |
çalıkuşu | * Serçegillerden, başıkoyu kırmızı, gövdesine doğru rengi açılan, çalılık yerleri seven ötücü bir kuş (Troglodytes). |
çalıkuşugiller | * Çalıkuşu benzeri türleri içine alan kuşlar familyası. |
çalısüpürgesi | * Kırmızıçiçekleri olan ve süpürge yapımında kullanılan bir bitki. |
çalık | * Çarpık. * Verev kesilmiş. * Tabiî olmaktan uzaklaşmış, kendi renginden olmayan. * Yan yan giden. * Adıdefterden silinmiş. * Yüzünde çı ban veya yara yeri olan. * Çı ban yeri. * Koyunlarda çiçek hastalığı. * Çalgın. |
çalık kavak | * Dallarısepetçilikte kullanılan bir kavak türü, sepetçi kavağı. |
çalılandırma | * Çalılandırmak işi. |
çalılandırmak | * Çorak bir araziyi çalı ekimi yöntemi ile yeşertmek. |
çalılık | * Çalısıçokça olan yer. |
çalım | * Gösteriş, karşıdakini etkileme amacıyla yapılan davranış, kurum, caka. * Kılıcın keskin yanı. * Menzil, erim. * Biraz benzeme, andırma. * Bir oyuncunun topu elinden veya ayağından kaçırmadan karşısındaki oyuncularıkıvrak hareketlerle aldatıp geçmesi. * Geminin su kesiminden aşağı bölümünün başve kıç bodoslamasına doğru darlaşması. |
çalım atmak (veya yapmak) | * Bkz. çalımlamak. |
çalım satmak | * kurulup büyüklük taslamak. |
çalım yemek | * futbolda çalım ile geçilmek. |
çalımcı | * Çalım yapan kimse. |
çalımına gelmek (veya getirmek) | * uygun zaman veya durumu ele geçirmek. |
çalımından geçilmemek | * çok kurumlu olmak, çok çalımlı olmak. |
çalımlama | * Çalımlamak işi. |
çalımlamak | * Oyunda topu karşıtarafa kaptırmamak için el, ayak veya vücutla şaşırtıcı hareketlerde bulunmak. * Bir fırsattan yararlanarak bir başkasının hakkı olan bir şeyi ele geçirmek. |
çalımlanış | * Çalımlanmak işi veya biçimi. |
çalımlanma | * Çalımlamak işi veya durumu. |
çalımlanmak | * Çalımlıdavranmak. * Kendisine çalım yapılmak. |
çalımlayış | * Çalımlamak işi veya biçimi. |
çalımlı | * Gösterişli, kurumlu. * Başıyüksek, yapısıdar (gemi). |
çalımlıçalımlı | * Çalım göstererek, çalım satarak. |
çalımlık | * Yoğurt veya maya çalmaya yetecek kadar. |
çalımlılık | * Çalımlı olma durumu. |
çalımsız | * Çalımı olmayan, gösterişsiz. |
çalımsızlık | * Çalımsız olma durumu. |
çalınma | * Çalınmak işi. |
çalınmak | * Çalmak işine konu olmak. * İnme inmek. |
çalıntı | * Çalınmışolan (şey). |
çalıp çırpmak | * eline geçeni çalmak. |
çalısız | * Çalısı olmayan. |
çalış | * Çalmak işi veya biçimi. |
çalışılma | * Çalışılmak işi. |
çalışılmak | * Çalışmak işine konu olmak. |
çalışıp çabalamak | * çok gayret göstermek. |
Kategoriler