Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 6

çalgıhane* Müzik evi, çalgılılokanta veya eğlence yeri.
çalgılı* İçinde çalgıçalınan.
* Çalgıçalınarak yapılan.
çalgılıçağanaklı* Eğlenceli, şarkılı, çalgılı, gürültülü patırtılı, neşeli.
çalgın* Sıcak veya soğuktan gelişemeyerek cılız kalan ekin.
* Uzun zaman bakır kapta kalan tadı bozulmuşyemek, çalık.
* Kötürüm, inmeli, sakat.
çalgısız* Çalgısı olmayan.
çalı* Böğürtlen, ahu dudu gibi ağaççıktan küçük, dallarıçok çatallıve sapları odunsu bitki.
çalı bülbülü* Serçegillerden, güzel öten, küçük bir kuş, ötleğen (Sylvia communis).
çalıçırpı* Kolayca ateşyakmaya yarayan ince ve kuru ağaç dalı, kuru ot gibi şeyler.
çalıdikeni* Bkz. karaçalı.
çalıfasulyesi* Kılçıklı bir çeşit fasulye.
çalı gibi* sık ve sert (saç, sakal).
çalıhorozu* Tavukgillerden, eti beğenilen bir yaban kuşu (Tetraourogallus).
çalı idi, çırpı idi, evim idi ya, ayı idi uyu idi, kocam idi ya* her ne kadar evim derme çatma, kocam kaba saba idiyse de, bir düzen kurmuş, yaşayıp gidiyordum.
çalıkakıcı* Eşkıya bozuntusu.
çalıkuşu* Serçegillerden, başıkoyu kırmızı, gövdesine doğru rengi açılan, çalılık yerleri seven ötücü bir kuş
(Troglodytes).
çalıkuşugiller* Çalıkuşu benzeri türleri içine alan kuşlar familyası.
çalısüpürgesi* Kırmızıçiçekleri olan ve süpürge yapımında kullanılan bir bitki.
çalık* Çarpık.
* Verev kesilmiş.
* Tabiî olmaktan uzaklaşmış, kendi renginden olmayan.
* Yan yan giden.
* Adıdefterden silinmiş.
* Yüzünde çı ban veya yara yeri olan.
* Çı ban yeri.
* Koyunlarda çiçek hastalığı.
* Çalgın.
çalık kavak* Dallarısepetçilikte kullanılan bir kavak türü, sepetçi kavağı.
çalılandırma* Çalılandırmak işi.
çalılandırmak* Çorak bir araziyi çalı ekimi yöntemi ile yeşertmek.
çalılık* Çalısıçokça olan yer.
çalım* Gösteriş, karşıdakini etkileme amacıyla yapılan davranış, kurum, caka.
* Kılıcın keskin yanı.
* Menzil, erim.
* Biraz benzeme, andırma.
* Bir oyuncunun topu elinden veya ayağından kaçırmadan karşısındaki oyuncularıkıvrak hareketlerle aldatıp
geçmesi.
* Geminin su kesiminden aşağı bölümünün başve kıç bodoslamasına doğru darlaşması.
çalım atmak (veya yapmak)* Bkz. çalımlamak.
çalım satmak* kurulup büyüklük taslamak.
çalım yemek* futbolda çalım ile geçilmek.
çalımcı* Çalım yapan kimse.
çalımına gelmek (veya getirmek)* uygun zaman veya durumu ele geçirmek.
çalımından geçilmemek* çok kurumlu olmak, çok çalımlı olmak.
çalımlama* Çalımlamak işi.
çalımlamak* Oyunda topu karşıtarafa kaptırmamak için el, ayak veya vücutla şaşırtıcı hareketlerde bulunmak.
* Bir fırsattan yararlanarak bir başkasının hakkı olan bir şeyi ele geçirmek.
çalımlanış* Çalımlanmak işi veya biçimi.
çalımlanma* Çalımlamak işi veya durumu.
çalımlanmak* Çalımlıdavranmak.
* Kendisine çalım yapılmak.
çalımlayış* Çalımlamak işi veya biçimi.
çalımlı* Gösterişli, kurumlu.
* Başıyüksek, yapısıdar (gemi).
çalımlıçalımlı* Çalım göstererek, çalım satarak.
çalımlık* Yoğurt veya maya çalmaya yetecek kadar.
çalımlılık* Çalımlı olma durumu.
çalımsız* Çalımı olmayan, gösterişsiz.
çalımsızlık* Çalımsız olma durumu.
çalınma* Çalınmak işi.
çalınmak* Çalmak işine konu olmak.
* İnme inmek.
çalıntı* Çalınmışolan (şey).
çalıp çırpmak* eline geçeni çalmak.
çalısız* Çalısı olmayan.
çalış* Çalmak işi veya biçimi.
çalışılma* Çalışılmak işi.
çalışılmak* Çalışmak işine konu olmak.
çalışıp çabalamak* çok gayret göstermek.

Bir yanıt yazın