çengel atmak | * bir konuya taraftar toplama girişiminde bulunmak, ilişki kurmak. |
çengel çeneliler | * Çeneleri gaga biçiminde uzamışve tam kemikleşmemiş balıklar takımı, yapışık çeneliler. |
çengel iğnesi | * Çengel biçiminde ilmiklerden oluşan bir tür işleme. * Çengelli iğne. |
çengel sakızı | * Kengel sakızı. |
çengel takmak | * uğraşmak veya kötülük etmek için el atmak. |
çengelleme | * Çengellemek işi. |
çengellemek | * Çengelini takmak. * Çengel atışyapmak. |
çengellenmek | * Çengel takılmak, çengelle tutturulmak. |
çengelleyiş | * Çengellemek işi veya biçimi. |
çengelli | * Çengeli olan veya ucu çengel biçiminde olan. |
çengelli iğne | * Tutturulduğu yerden kurtulmaması için ucu özel yuvaya geçirilen iğne. |
çengelsi | * Çengeli andıran, çengel biçimli. |
çengi | * Çalgıeşliğinde oynamayımeslek edinmişkadın. |
çengi kolu | * Çengilerden oluşan topluluk. |
çengi takımı | * Çengi kolu. |
çengilik | * Çenginin yaptığı iş. |
çengüçegane | * Saz eğlentisi. |
çenileme | * Çenilemek işi. |
çenilemek | * Canıyanan köpek ağlar gibi acıacıses çıkarmak. |
çenk | * Harpıandıran, telli bir çalgı. |
çentik | * Bir şeyin kenarından kesilerek veya kırılarak açılan küçük kertik, tırtık. * Kertikli. * Küçük oyuk. * Basım sırasında basım aletinin diyaframını belirli bir açıklığa getirecek düzeni işletmek için filmin kenarına yapılan çukurluk. |
çentik açmak | * çentik oluşturmak. |
çentik atmak | * çentiklemek. |
çentikleme | * Çentiklemek işi. |
çentiklemek | * Bir şeyde çentik açmak. * Bir şeyi ince doğramak. |
çentiklenme | * Çentiklenmek işi. |
çentiklenmek | * Çentikli duruma gelmek. |
çentikli | * Üzerinde çentik bulunan. |
çentilme | * Çentilmek durumu. |
çentilmek | * Çentmek işine konu olmak. |
çentme | * Çentmek işi. |
çentmek | * Bir şeyin kenarında kertik açmak. * Soğan, salatalık gibi şeyleri küçük ve ince parçalar durumunda doğramak. |
çepçevre | * Bkz. çepeçevre. |
çepeçevre | * Bütün yanlarınıkuşatacak biçimde, fırdolayı. |
çepel | * Kir, bulaşık, çamur, pislik. * Ürüne karışmışyabancımadde. * Çalıçırpı. * Bozuk, kapalı, yağmurlu hava. |
çepelleme | * Çepellemek işi. |
çepellemek | * Çepel duruma getirmek, karıştırmak. |
çepellenme | * Çepellenmek işi. |
çepellenmek | * Çepelli duruma gelmek. * Karışıp bozulmak. |
çepelli | * İçinde sap, taş, toprak gibi yabancımadde bulunan. |
çepellilik | * Çepelli olma durumu. |
çeper | * Çit. * Ahlâksız, huysuz, geçimsiz kimse. * Bağçubuğu, çalıçırpı. * Sebze bahçesi. * Zar. |
çeper çekmek | * çitten duvar çevirmek. |
çeperli | * Çeperi olan, çeperle çevrili bulunan. |
çepez | * Bozuk ipek kozası. |
çepiç | * Çebiç. |
çepin | * Bahçelerde kullanılan küçük çapa. |
Çepni | * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. |
çer | * “Gelişigüzel ve dayanıksız yapılmış” anlamında çer çöp veya çerden çöpten ikilemelerinde geçer. |
çer çöp | * Çalıçırpıkırıntısı. * Döküntü, süprüntü. * Bazıçocuk oyunlarında dikkat anlamında kullanılan uyarma sözü. |
Kategoriler