Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 48

çökelek * Yağıalınmışsüt veya yoğurdun kaynatılmasıyla elde edilen bir çeşit peynir, kesik, ekşimik.
* Tortu.
çökelekli * İçinde çökelek bulunan, çökeleği olan.
çökelge * Bataklık, su kenarı, balçık.
çökelme * Çökelmek işi.
çökelmek * (bir sıvının içinde erimişolan katı bir madde) Bir ayıracın yardımıyla sıvıdibine çökmek, teressüp etmek.
çökelti * Bir çökelme sonunda bir sıvının dibine çöken katımadde, rüsup.
çökeltme * Çökeltmek işi.
çökeltmek * Çökelmeye uğratmak, çökelmesini sağlamak.
çökermek * Çökmesini sağlamak.
çökertme * Çökertmek işi veya durumu.
* Bir tür halk oyunu.
* Bkz. cep.
çökertme * Deniz dibine indirilerek üstüne balıklar geldiğinde köşelerinden çekilip kaldırılan ağ.
çökertmek * Çöktürüp oturtmak.
* Bulunduğu yerde yere yıkmak.
* Moral bozmak, dağınıklığa yol açmak.
çökkün * Çökmüşolan.
* Vücut, akıl ve ruhça gücü azalmışolan.
çökkünleşme * Çökkünleşmek işi.
çökkünleşmek * Çökkün duruma gelmek.
çökkünlük * Çökkün olma durumu.
çökme * Çökmek işi, inhitat.
* Bir kısım yerin alttan yıkılarak alçalması.
çökmek * Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak.
* Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak.
* Çömelmek.
* Oturmak, birdenbire oturmak.
* (deve, sığır vb. için) Olduğu yere oturmak.
* (şakak, avurt vb. için) İçeri doğru girmek, çukurlaşmak.
* İnerek kaplamak.
* (tortu) Dibe inmek.
* Sarsılıp dinçliğini yitirmek.
* Son bulmak, yıkılıp dağılmak.
* (duygu, durum vb.) Basmak, yayılmak.
* Yoğun bir biçimde duymak.
çöktürme * Çöktürmek işi.
çöktürme havuzu * Pis suyu temizleme döşemelerine, yabancımaddelerin çöktürüldüğü havuz.
çöktürmek * Çökmesine yol açmak, çökmesine sebep olmak.
çökük * Çökmüş, çukurlaşmış, içeri çekilmiş.
çöküklük * Çökük olma durumu.
çöküm * Çökme biçimi, inhitat.
çöküntü * Çökme.
* Çöken şeylerin kalıntısı, enkaz.
* Suyun dibine çöken şeyler.
* Jeolojik bir olay sonunda oluşan toprak çöküklüğü.
* Uyaranlara karşıduyarlığın, işyapabilme gücünün, kendine güvenin azalarak karamsarlığın, umutsuzluğun
güçlenmesiyle ortaya çıkan aklî bozukluk, depresyon.
* Gerileme, kriz.
çöküntü hendeği * Yer kabuğunun birbirine parelel olarak uzanan kırıklarıveya basamaklıkırık dizileri arasındaki çökmüş
bölümü, yer çöküntüsü.
çöküş * Çökmek işi veya biçimi, inhitat.
* Yıkılma.
* Çömelip yere oturuş.
* Son bulma, mahvolma, inhitat.
çöküşme * Çöküşmek işi.
çöküşmek * Bir şeyin başına çöküp toplanmak.
çöl * Kumluk, susuz ve ıssız genişarazi, sahra.
çöl tavuğu
çöl tavuğugiller * Omurgalılardan çöllerde yaşayan, uzun gövdeli, çarpık bacaklıkuşlar takımı(Ptero clidae).
çöle dönmek * harap olmak, bozulmak.
çölleşme * Çölleşmek işi.
çölleşmek * Özlü toprağıakıp çöl durumuna gelmek.
* Verimsiz hâle gelmek.
çölleştirme * Çölleştirmek işi veya durumu.
çölleştirmek * Çöl durumuna getirmek.
çöllük * Çölü çok olan.
* Çorak.
çömçe * Tahta kepçe.
çömeliş * Çömelmek işi veya biçimi.
çömelme * Çömelmek işi.
çömelmek * Dizlerini bükerek topuklarıüzerine oturmak.
çömeltme * Çömeltmek işi veya durumu.
çömeltmek * Çömelmek işini yaptırmak.
çömez * Medreselerde müderrisin hizmetine bakan ve ondan ders alan öğrenci.
* Birinin kendi işini öğreterek yetiştirdiği kimse.
çömezlik * Müderrisin yanında öğrencilik etme.
* Birinin sözünden çıkmama, davranışlarına uyma durumu.
çömlek * Toprak tencere.
çömlek hesabı * Basit ve güvenilmez hesap.
çömlek kebabı * Çömlek içinde pişirilen et yemeği.
çömlekçi * Çanak, çömlek, testi yapan veya satan kimse.
çömlekçilik * Çanak, çömlek, testi gibi şeyler yapma sanatı, seramikçilik.

Bir yanıt yazın