çökelek | * Yağıalınmışsüt veya yoğurdun kaynatılmasıyla elde edilen bir çeşit peynir, kesik, ekşimik. * Tortu. |
çökelekli | * İçinde çökelek bulunan, çökeleği olan. |
çökelge | * Bataklık, su kenarı, balçık. |
çökelme | * Çökelmek işi. |
çökelmek | * (bir sıvının içinde erimişolan katı bir madde) Bir ayıracın yardımıyla sıvıdibine çökmek, teressüp etmek. |
çökelti | * Bir çökelme sonunda bir sıvının dibine çöken katımadde, rüsup. |
çökeltme | * Çökeltmek işi. |
çökeltmek | * Çökelmeye uğratmak, çökelmesini sağlamak. |
çökermek | * Çökmesini sağlamak. |
çökertme | * Çökertmek işi veya durumu. * Bir tür halk oyunu. * Bkz. cep. |
çökertme | * Deniz dibine indirilerek üstüne balıklar geldiğinde köşelerinden çekilip kaldırılan ağ. |
çökertmek | * Çöktürüp oturtmak. * Bulunduğu yerde yere yıkmak. * Moral bozmak, dağınıklığa yol açmak. |
çökkün | * Çökmüşolan. * Vücut, akıl ve ruhça gücü azalmışolan. |
çökkünleşme | * Çökkünleşmek işi. |
çökkünleşmek | * Çökkün duruma gelmek. |
çökkünlük | * Çökkün olma durumu. |
çökme | * Çökmek işi, inhitat. * Bir kısım yerin alttan yıkılarak alçalması. |
çökmek | * Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak. * Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak. * Çömelmek. * Oturmak, birdenbire oturmak. * (deve, sığır vb. için) Olduğu yere oturmak. * (şakak, avurt vb. için) İçeri doğru girmek, çukurlaşmak. * İnerek kaplamak. * (tortu) Dibe inmek. * Sarsılıp dinçliğini yitirmek. * Son bulmak, yıkılıp dağılmak. * (duygu, durum vb.) Basmak, yayılmak. * Yoğun bir biçimde duymak. |
çöktürme | * Çöktürmek işi. |
çöktürme havuzu | * Pis suyu temizleme döşemelerine, yabancımaddelerin çöktürüldüğü havuz. |
çöktürmek | * Çökmesine yol açmak, çökmesine sebep olmak. |
çökük | * Çökmüş, çukurlaşmış, içeri çekilmiş. |
çöküklük | * Çökük olma durumu. |
çöküm | * Çökme biçimi, inhitat. |
çöküntü | * Çökme. * Çöken şeylerin kalıntısı, enkaz. * Suyun dibine çöken şeyler. * Jeolojik bir olay sonunda oluşan toprak çöküklüğü. * Uyaranlara karşıduyarlığın, işyapabilme gücünün, kendine güvenin azalarak karamsarlığın, umutsuzluğun güçlenmesiyle ortaya çıkan aklî bozukluk, depresyon. * Gerileme, kriz. |
çöküntü hendeği | * Yer kabuğunun birbirine parelel olarak uzanan kırıklarıveya basamaklıkırık dizileri arasındaki çökmüş bölümü, yer çöküntüsü. |
çöküş | * Çökmek işi veya biçimi, inhitat. * Yıkılma. * Çömelip yere oturuş. * Son bulma, mahvolma, inhitat. |
çöküşme | * Çöküşmek işi. |
çöküşmek | * Bir şeyin başına çöküp toplanmak. |
çöl | * Kumluk, susuz ve ıssız genişarazi, sahra. çöl tavuğu |
çöl tavuğugiller | * Omurgalılardan çöllerde yaşayan, uzun gövdeli, çarpık bacaklıkuşlar takımı(Ptero clidae). |
çöle dönmek | * harap olmak, bozulmak. |
çölleşme | * Çölleşmek işi. |
çölleşmek | * Özlü toprağıakıp çöl durumuna gelmek. * Verimsiz hâle gelmek. |
çölleştirme | * Çölleştirmek işi veya durumu. |
çölleştirmek | * Çöl durumuna getirmek. |
çöllük | * Çölü çok olan. * Çorak. |
çömçe | * Tahta kepçe. |
çömeliş | * Çömelmek işi veya biçimi. |
çömelme | * Çömelmek işi. |
çömelmek | * Dizlerini bükerek topuklarıüzerine oturmak. |
çömeltme | * Çömeltmek işi veya durumu. |
çömeltmek | * Çömelmek işini yaptırmak. |
çömez | * Medreselerde müderrisin hizmetine bakan ve ondan ders alan öğrenci. * Birinin kendi işini öğreterek yetiştirdiği kimse. |
çömezlik | * Müderrisin yanında öğrencilik etme. * Birinin sözünden çıkmama, davranışlarına uyma durumu. |
çömlek | * Toprak tencere. |
çömlek hesabı | * Basit ve güvenilmez hesap. |
çömlek kebabı | * Çömlek içinde pişirilen et yemeği. |
çömlekçi | * Çanak, çömlek, testi yapan veya satan kimse. |
çömlekçilik | * Çanak, çömlek, testi gibi şeyler yapma sanatı, seramikçilik. |
Kategoriler