damarlandırma | * Damarlarıyetersiz olan bir organa yeni damarlar eklemeyi amaçlayan ameliyat. |
damarlanma | * Bir organın, bir bölgenin damarlarının durumu. |
damarlanmak | * Damar damar olmak, damar durumu almak. |
damarlarıayağa kalkmak | * Bir duygu sonucu şiddetle istemek. |
damarlı | * Damarı olan, damarı gözle görülecek kadar kabarmışolan. * Aksi, huysuz, sinirli, geçimsiz. |
damarsız | * Damarı olmayan. * Uysal, iyi huylu. |
damasko | * Çoğunlukla döşemelik olarak kullanılan, keten ve ipek karışımı bir tür kumaş. |
damat | * Güvey. * Padişah soyundan kız almışolan kimse. |
damat girmek | * aileye güvey olarak katılmak. |
damatlık | * Güveylik. |
damdan çardağa atlamak | * hiçbir mantık bağıkurmadan konudan konuya geçmek. |
damdan düşer gibi (düşercesine) | * (söz için) birdenbire ve yersiz olarak. |
damdazlak | * Hiç saçı olmayan. |
damga | * Bir şeyin üzerine bir nişan, bir işaret basmaya yarayan araç. * Bu araçla basılan nişan, işaret. * Bir kimsenin adınıkötüye çıkaran, yüz kızartıcıdurum. * Bir şeyin kime, hangi çağa ait olduğunu gösteren belirgin iz, işaret, nitelik. |
damga harcı | * Kamuya ait mal ve hizmetlere vatandaşın katkıpayı olarak ödediği vergi. |
damga kanunu | * Damga pullarının nasıl ve ne miktarda yapıştırılacağını gösteren kanun. |
damga pulu | * Resmî işlemlerde belgelere yapıştırılan pul. |
damga vergisi | * Kişiler veya kuruluşlar arasıhukukî işlemlerin geçerliliğini belgeleyen kâğıtlardan alınan vergi. |
damga vurmak | * damgalamak. * iz bırakmak. |
damga yemek | * (biri) kötü bir yargıya veya nitelenmeye uğramak. |
damgacı | * Damga vurmakla görevli kimse. * Damga yapan veya satan kimse. |
damgacılık | * Damgacının işi veya mesleği. |
damgalama | * Damgalamak işi. |
damgalamak | * Bir şeyin üzerine damga ile işaret yapmak, damga vurmak. * Bir kimseye gerçeğe dayanmadan herhangi bir özellik veya nitelik yüklemek. * Birine yüz kızartıcı bir suç yüklemek. |
damgalanma | * Damgalanmak işi. |
damgalanmak | * Damgalamak işine konu olmak. |
damgalatma | * Damgalatmak işi. |
damgalatmak | * Damgalamak işini yaptırmak. |
damgalayış | * Damgalama işi veya biçimi. |
damgalı | * Damgası olan, damgalanmışolan. * (kendisine) Yüz kızartıcı bir suç yüklenmişolan. |
damgasız | * Damgalanmamış, damgası olmayan. |
damıtıcı | * Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, imbik. * Endüstride damıtma ürünleri elde etmede türlü ham maddeleri damıtan kimse. |
damıtık | * Damıtma yoluyla, damıtılarak elde edilmişolan. |
damıtılma | * Damıtılmak işi. |
damıtılmak | * Damıtmak işi yapılmak veya damıtmak işine konu olmak. |
damıtma | * Damıtmak işi, taktir. |
damıtmak | * Gaz ürünler elde etmek için, bazıkatınesneleri ısıyoluyla temel ögelerine ayrıştırmak, imbikten çekmek, taktir etmek. * Sıvıkarışımlarda, karmaşık, değişken birleşimleri oluşturan ögeleri, özellikleri belirli ürünlere ayırmak. |
damızlık | * Yalnız dölü alınmak için yetiştirilen yüksek nitelikli (hayvan veya bitki). * Maya. |
damla | * Yuvarlak biçimde, çok küçük miktarda sıvı. * Damlalıkla kullanılan ilâç. * Kalbe inen inme; felç. * Çok az. * Damla biçiminde olan (ziynet). |
damla damla | * Azar azar. |
damla hastalığı | * Gut. |
damla inmek | * felç olmak, damlaya uğramak, yüreğine inmek. |
damla sakızı | * İri taneli, parlak ve çok sevilen bir tür sakız. |
damla taş | * Tıraşedilmeyerek yuvarlak ve cilâlı bırakılmış, değerli veya yarıdeğerli taş. * Sarkıt. |
damla taşı | * Yapılarda süs unsuru olarak kullanılan damla biçiminde taş. |
damlacık | * Küçük damla. |
damlalık | * Bir sıvıyıdamla damla akıtmak için bir ucuna kauçuktan yapılmış başlık geçirilmiş, öbür ucu sivri, cam veya plâstikten araç. * Bir yapıda çörtenleri ve dam oluklarınıtaşıyan yan duvar. * Bulaşık teknesinin yanına konulan ve yıkanmışkap kacağın sularınıtekneye akıtan oluklu bölüm. |
damlama | * Damlamak işi. |
damlamak | * Damla durumunda tane tane düşmek. * İçindekini damla damla akıtmak. * Bir yere çağrılmadan, birdenbire, çekinmeden girmek. |
damlatılma | * Damlatılmak işi. |
Kategoriler