Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 11

Danimarka kırmızısı * Kıllarıkırmızı, ortalama 600 kg ağırlığında iri yapılı, sert şartlara uyum sağlayan bir sütçü sığır ırkı.
Danimarkalı * Danimarka halkından veya bu halkın soyundan olan kimse.
daniska * En iyi, katmerli.
danişment * Bilgili.
* Tanzimattan önce, kadıların yanında yetişmek üzere görevlendirilen kimse.
* Sahn medreselerinde oda sahibi olabilen öğrenci.
dank * “Çoktan beri anlayamadığı bir şeyi, bir olayın ortaya çıkmasıyla birdenbire kavrayıvermek” anlamına gelen
kafasına dank demek veya kafasına dank etmek deyimlerinde geçer.
dans * Müzik temposuna uyularak yapılan ve estetik değer taşıyan düzenli vücut hareketleri, raks.
dans etmek (veya yapmak) * müzik temposuna uyarak, estetik değer taşıyan vücut hareketleri yapmak.
dansçı * Dans eden kişi.
* Dansımeslek edinen kişi.
dansimetre * Yoğunlukölçer.
dansing * Dans etmek için gidilen, halka açık yer.
danslı * Dansı olan, dans edilen.
dansör * Dans etmeyi meslek edinen erkek.
dansörlük * Dansörün işi veya mesleği.
dansöz * Dans etmeyi meslek edinen kadın.
dansözlük * Dansözün işi veya mesleği.
danssız * Dansı olmayan, dans edilmeyen.
dantel * Her türlü iplikle örülen veya bir kumaşın kenarına işlenen türlü biçimde ince ve ağgörünümünde örgü,
tentene.
dantel ağacı * Dulaptal otugillerden, Antillerde yetişen, sünger gibi kullanılan, kabuk lifleri dantele benzeyen bir ağaç
(Lâgetta).
dantelâ * Bkz. dantel.
dantelâlı * Dantelâsı olan.
dantelli * Danteli olan.
dapdar * Çok dar.
dapdaracık * Çok dar.
dar * İçine alacağışeye oranla ölçüleri yetersiz olan, genişve bol karşıtı.
* Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz.
* (yaratıcıyetiler için) Yetersiz.
* Az, elverişsiz, sınırlı.
* Yeterli paranın olmamasından doğan sıkıntı.
* Güçlükle, ucu ucuna, ancak.
dar * İdam mahkûmlarınıasmak için dikilen direk.
dar açı * Ölçüsü 90° den küçük olan açı.
dar aralık * Borsada hisse senetlerinin alım satım emirlerinin verilmesi sırasında geçen kısa süre.
dar atmak * güçlükle ve ivedi olarak bir yere sığınmak; kaçmak.
dar boğaz * Kısık.
* Toplumun, çözümlenmesinde güçlüklerle karşılaştığı bunalımlıdurum.
dar darına * güçlükle ve son anda; güç hâl ile, uç uca.
dar gelirli * Geliri normal bir geçim sağlamaya yetişmeyen; geçim sıkıntısıçeken.
dar gelmek * sıkıntıve huzursuzluk vermek.
dar görüşlü * Yeni ve değişik görüşleri benimsemeyen, anlayışgöstermeyen.
dar hat * Dar demir yolu.
dar kaçmak * istemediği bir çevreden kendini dışarıatmak.
dar kafalı * Kavrayışıaz, anlayışıkıt; yenilikleri benimseyecek yetenekten yoksun (kimse).
dar ünlü * Alt çenenin az açılmasıyla oluşan ünlü: u, ü.
dara * Kabıyla birlikte tartılan bir nesnenin kabının ağırlığı.
* Bu kabın ağırlığına karşılık olarak terazinin öbür kefesine konulan ağırlık.
* İçinde yük taşınan aracın boşdurumdaki ağırlığı.
dara boğmak * birinin güç durumundan yararlanmak.
dara dar * Güçlükle, ancak, uç uca, son dakikada.
dara düşmek * para sıkıntısına düşmek.
dara gelmek * aceleye gelmek.
* mecbur olmak.
dara getirmek * aceleye getirmek.
daraban * (kalp için) Vurma, vuruş, atış.
daracık * Çok dar.
daraç * Dar.
darağacı * İdama mahkûm olanlarıasmak için kurulan sehpa.
daralış * Daralma işi veya biçimi.
daralma * Daralmak işi.
* Genişünlülerin, yanlarındaki bazıünsüzlerin etkisiyle darlaşması: geymek > giymek, yene > yine gibi.
daralmak * Dar duruma gelmek, küçülmek; azalmak.
* Güçleşmek, zorlaşmak.
* Sıkışmak, başıdara gelmek, bunalmak.
* Zayıflamak.

Bir yanıt yazın