Danimarka kırmızısı | * Kıllarıkırmızı, ortalama 600 kg ağırlığında iri yapılı, sert şartlara uyum sağlayan bir sütçü sığır ırkı. |
Danimarkalı | * Danimarka halkından veya bu halkın soyundan olan kimse. |
daniska | * En iyi, katmerli. |
danişment | * Bilgili. * Tanzimattan önce, kadıların yanında yetişmek üzere görevlendirilen kimse. * Sahn medreselerinde oda sahibi olabilen öğrenci. |
dank | * “Çoktan beri anlayamadığı bir şeyi, bir olayın ortaya çıkmasıyla birdenbire kavrayıvermek” anlamına gelen kafasına dank demek veya kafasına dank etmek deyimlerinde geçer. |
dans | * Müzik temposuna uyularak yapılan ve estetik değer taşıyan düzenli vücut hareketleri, raks. |
dans etmek (veya yapmak) | * müzik temposuna uyarak, estetik değer taşıyan vücut hareketleri yapmak. |
dansçı | * Dans eden kişi. * Dansımeslek edinen kişi. |
dansimetre | * Yoğunlukölçer. |
dansing | * Dans etmek için gidilen, halka açık yer. |
danslı | * Dansı olan, dans edilen. |
dansör | * Dans etmeyi meslek edinen erkek. |
dansörlük | * Dansörün işi veya mesleği. |
dansöz | * Dans etmeyi meslek edinen kadın. |
dansözlük | * Dansözün işi veya mesleği. |
danssız | * Dansı olmayan, dans edilmeyen. |
dantel | * Her türlü iplikle örülen veya bir kumaşın kenarına işlenen türlü biçimde ince ve ağgörünümünde örgü, tentene. |
dantel ağacı | * Dulaptal otugillerden, Antillerde yetişen, sünger gibi kullanılan, kabuk lifleri dantele benzeyen bir ağaç (Lâgetta). |
dantelâ | * Bkz. dantel. |
dantelâlı | * Dantelâsı olan. |
dantelli | * Danteli olan. |
dapdar | * Çok dar. |
dapdaracık | * Çok dar. |
dar | * İçine alacağışeye oranla ölçüleri yetersiz olan, genişve bol karşıtı. * Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz. * (yaratıcıyetiler için) Yetersiz. * Az, elverişsiz, sınırlı. * Yeterli paranın olmamasından doğan sıkıntı. * Güçlükle, ucu ucuna, ancak. |
dar | * İdam mahkûmlarınıasmak için dikilen direk. |
dar açı | * Ölçüsü 90° den küçük olan açı. |
dar aralık | * Borsada hisse senetlerinin alım satım emirlerinin verilmesi sırasında geçen kısa süre. |
dar atmak | * güçlükle ve ivedi olarak bir yere sığınmak; kaçmak. |
dar boğaz | * Kısık. * Toplumun, çözümlenmesinde güçlüklerle karşılaştığı bunalımlıdurum. |
dar darına | * güçlükle ve son anda; güç hâl ile, uç uca. |
dar gelirli | * Geliri normal bir geçim sağlamaya yetişmeyen; geçim sıkıntısıçeken. |
dar gelmek | * sıkıntıve huzursuzluk vermek. |
dar görüşlü | * Yeni ve değişik görüşleri benimsemeyen, anlayışgöstermeyen. |
dar hat | * Dar demir yolu. |
dar kaçmak | * istemediği bir çevreden kendini dışarıatmak. |
dar kafalı | * Kavrayışıaz, anlayışıkıt; yenilikleri benimseyecek yetenekten yoksun (kimse). |
dar ünlü | * Alt çenenin az açılmasıyla oluşan ünlü: u, ü. |
dara | * Kabıyla birlikte tartılan bir nesnenin kabının ağırlığı. * Bu kabın ağırlığına karşılık olarak terazinin öbür kefesine konulan ağırlık. * İçinde yük taşınan aracın boşdurumdaki ağırlığı. |
dara boğmak | * birinin güç durumundan yararlanmak. |
dara dar | * Güçlükle, ancak, uç uca, son dakikada. |
dara düşmek | * para sıkıntısına düşmek. |
dara gelmek | * aceleye gelmek. * mecbur olmak. |
dara getirmek | * aceleye getirmek. |
daraban | * (kalp için) Vurma, vuruş, atış. |
daracık | * Çok dar. |
daraç | * Dar. |
darağacı | * İdama mahkûm olanlarıasmak için kurulan sehpa. |
daralış | * Daralma işi veya biçimi. |
daralma | * Daralmak işi. * Genişünlülerin, yanlarındaki bazıünsüzlerin etkisiyle darlaşması: geymek > giymek, yene > yine gibi. |
daralmak | * Dar duruma gelmek, küçülmek; azalmak. * Güçleşmek, zorlaşmak. * Sıkışmak, başıdara gelmek, bunalmak. * Zayıflamak. |
Kategoriler