Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 13

darmadağın * Çok dağınık ve karışık, tarumar.
darmadağın etmek * dağıtmak, karıştırmak.
* dayak atıp iyice dövmek.
darmadağınık * Darmadağın olmuş.
darmaduman * Karmakarışık.
darmaduman etmek * karmakarışık bir duruma getirmek.
darmaduman olmak * karmakarışık bir duruma gelmek.
darp * Vurma, dövme.
* Çarpma.
* Vuruş.
darp etmek * vurmak, çarpmak.
* (para için) damga basmak.
darphane * Para basılan yer.
darülâceze * Düşkünler evi.
darülbedayi * Güzel sanatlar evi, kuruluşu.
darüleytam * Yetimler evi.
darülfünun * Üniversite.
darüşşifa * Sağlık yurdu.
Darvincilik * Darwin’ce geliştirilen, canlıtürlerin doğal ayıklanma sonucu, evrim yoluyla basit organizmalardan
türediğini ileri süren görüş.
dasdaracık * Çok dar.
dasit * Kuvarslıdiyorit birleşiminde olan bir sızıntıkütlesi.
dasitan * Destan.
dasitanî * Destanî.
dastar * Başörtüsü.
-daş/ – taş * İsimden isim türeten ek: din-daş, arka-daş, meslek-taş, sır-daş, yol-daşvb.
datif * Yönelme durumu.
daüssıla * Yurt özlemi, yurtsama.
dav * Postu, kaplan postu gibi çizgili bir tür Afrika zebrası(Hippotigris burchelli).
dava * Hukukî korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurma.
* İleri sürülerek savunulan düşünce, çözümlenmesi gerekli olan konu, sav.
* Sorun.
* Ülkü.
* Sevgili.
dava adamı * Bir ülkü uğrunda sürekli çalışan kimse.
dava etmek (veya açmak) * hukukî korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurmak.
dava görmek * açılan davaları incelemek ve sonuca bağlamak.
dava gütmek * sürekli olarak bir konuyu savunmak veya gündemde tutmak.
dava vekili * Avukat sayısı beşten az olan yerlerde avukat yetkisini taşıyan meslek adamı.
davacı * Dava eden kimse, müddei.
davalaşma * Davalaşmak durumu.
davalaşmak * Birbiri aleyhinde mahkemeye başvurmak.
davalı * Kendisinden bir şey dava edilen kimse, müddeialeyh.
* Dava konusu olan (şey).
* Davası olan.
davalık * Davayı gerektiren.
davar * Koyun ve keçiye verilen ortak ad.
* Koyun veya keçi sürüsü.
davar gütmek * sürüyü otlatmak, korumak ve gerektiğinde süt sağmak.
* işe yaramayan, aptal veya acemi insanlarıkendi çıkarlarıdoğrultusunda kullanmak.
davaya bakmak * açılan davayı incelemek, araştırmak ve sonuçlandırmak, rüyet etmek.
davet * Çağrı, çağırma.
* Yemekli toplantı.
davet etmek * çağırmak.
* yol açmak.
* birinin bir şeye uymasını istemek.
davetçi * Çağrıda bulunan kimse, çağrıcı.
davete icabet etmek * çağrılı olduğu yere gitmek.
davetiye * Davet için yazılan kâğıt.
davetkâr * (bakış, davranışvb. için) Çağıran, davet eden.
* Çekici, cazibeli.
davetli * Çağrılı.
davetname * Yasal bir işiçin gönderilen çağrılık.
davetsiz * Çağrılmadan gelen.
davlumbaz * Dumanıtoplayıp bacaya vermeye yarayan çıkıntı.
* Yandan çarklıvapurların çarklarınıörten yarım daire biçimindeki kapak.
davrandırma * Davrandırmak işi.
davrandırmak * (birinin) Davranmasını sağlamak.

Bir yanıt yazın