darmadağın | * Çok dağınık ve karışık, tarumar. |
darmadağın etmek | * dağıtmak, karıştırmak. * dayak atıp iyice dövmek. |
darmadağınık | * Darmadağın olmuş. |
darmaduman | * Karmakarışık. |
darmaduman etmek | * karmakarışık bir duruma getirmek. |
darmaduman olmak | * karmakarışık bir duruma gelmek. |
darp | * Vurma, dövme. * Çarpma. * Vuruş. |
darp etmek | * vurmak, çarpmak. * (para için) damga basmak. |
darphane | * Para basılan yer. |
darülâceze | * Düşkünler evi. |
darülbedayi | * Güzel sanatlar evi, kuruluşu. |
darüleytam | * Yetimler evi. |
darülfünun | * Üniversite. |
darüşşifa | * Sağlık yurdu. |
Darvincilik | * Darwin’ce geliştirilen, canlıtürlerin doğal ayıklanma sonucu, evrim yoluyla basit organizmalardan türediğini ileri süren görüş. |
dasdaracık | * Çok dar. |
dasit | * Kuvarslıdiyorit birleşiminde olan bir sızıntıkütlesi. |
dasitan | * Destan. |
dasitanî | * Destanî. |
dastar | * Başörtüsü. |
-daş/ – taş | * İsimden isim türeten ek: din-daş, arka-daş, meslek-taş, sır-daş, yol-daşvb. |
datif | * Yönelme durumu. |
daüssıla | * Yurt özlemi, yurtsama. |
dav | * Postu, kaplan postu gibi çizgili bir tür Afrika zebrası(Hippotigris burchelli). |
dava | * Hukukî korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurma. * İleri sürülerek savunulan düşünce, çözümlenmesi gerekli olan konu, sav. * Sorun. * Ülkü. * Sevgili. |
dava adamı | * Bir ülkü uğrunda sürekli çalışan kimse. |
dava etmek (veya açmak) | * hukukî korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurmak. |
dava görmek | * açılan davaları incelemek ve sonuca bağlamak. |
dava gütmek | * sürekli olarak bir konuyu savunmak veya gündemde tutmak. |
dava vekili | * Avukat sayısı beşten az olan yerlerde avukat yetkisini taşıyan meslek adamı. |
davacı | * Dava eden kimse, müddei. |
davalaşma | * Davalaşmak durumu. |
davalaşmak | * Birbiri aleyhinde mahkemeye başvurmak. |
davalı | * Kendisinden bir şey dava edilen kimse, müddeialeyh. * Dava konusu olan (şey). * Davası olan. |
davalık | * Davayı gerektiren. |
davar | * Koyun ve keçiye verilen ortak ad. * Koyun veya keçi sürüsü. |
davar gütmek | * sürüyü otlatmak, korumak ve gerektiğinde süt sağmak. * işe yaramayan, aptal veya acemi insanlarıkendi çıkarlarıdoğrultusunda kullanmak. |
davaya bakmak | * açılan davayı incelemek, araştırmak ve sonuçlandırmak, rüyet etmek. |
davet | * Çağrı, çağırma. * Yemekli toplantı. |
davet etmek | * çağırmak. * yol açmak. * birinin bir şeye uymasını istemek. |
davetçi | * Çağrıda bulunan kimse, çağrıcı. |
davete icabet etmek | * çağrılı olduğu yere gitmek. |
davetiye | * Davet için yazılan kâğıt. |
davetkâr | * (bakış, davranışvb. için) Çağıran, davet eden. * Çekici, cazibeli. |
davetli | * Çağrılı. |
davetname | * Yasal bir işiçin gönderilen çağrılık. |
davetsiz | * Çağrılmadan gelen. |
davlumbaz | * Dumanıtoplayıp bacaya vermeye yarayan çıkıntı. * Yandan çarklıvapurların çarklarınıörten yarım daire biçimindeki kapak. |
davrandırma | * Davrandırmak işi. |
davrandırmak | * (birinin) Davranmasını sağlamak. |
Kategoriler