dertli | * Derdi olan. |
dertlilik | * Dertli olma durumu. |
dertop | * Bir araya getirilerek, büzülerek. |
dertop etmek | * bir araya getirmek, toparlamak. |
dertsiz | * Derdi olmayan. |
dertsiz başınıderde sokmak | * bir derdi yokken gereksiz yere üzüntü veren bir işe girişmek. |
dertsizlik | * Dertsiz olma durumu. |
deruhte | * Üzerine alma, üstlenme. |
deruhte etmek | * üstlenmek. |
derun | * İç, içeri, öz. * Gönül, yürek, ruh. |
derunî | * İçle ilgili, içten. |
derviş | * Bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlıkimse, alp eren. * Alçak gönüllü ve her şeyi hoşgören kimse. * Yoksulluğu, çilekeşliği benimsemişkimse. * Kırlangıç balığının pek küçüğü. |
dervişane | * Dervişgibi, dervişe yakışan biçimde. |
dervişçe | * Dervişe yakışır (biçimde), dervişgibi; hoşgörülü. |
dervişin fikri ne ise zikri de odur | * insan, önem verip düşündüğü şeyi konuşmaktan kendini alamaz. |
dervişlik | * Dervişolma durumu. |
derya | * Deniz. * Bilgili kimse. * Bir şeyin bol olduğu yer. |
derya gibi | * çok bilgili. * pek çok. |
deryadil | * Her şeyi hoşgören, çok sabırlı. |
derz | * Duvar taşlarının veya tuğlalarının harçla doldurulup üzerinden mala çekilerek düzeltilen aralığı. |
Descartes’çı | * Bkz. Dekartçı. |
Descartes’çılık | * Bkz. Dekartçılık. |
desen | * Tahta, çini, kumaş, kâğıt gibi yüzeylerin üzerinde varlıkları, nesneleri belirli çizgilerle gösterme, tasvir. * Görsel bir etki yaratmak amacıyla yapılmışçizgi resimlerin hepsi. * Desen yapma sanatı. |
desenci | * Desen ile uğraşan kimse. |
desencilik | * Desencinin işi veya mesleği. |
desenleme | * Desenlemek işi. |
desenlemek | * Desen yaparak çizmek. |
desenli | * Desenlerle süslü olan. |
desenli kaplama | * Ağacın yıl halkalarının kaplama yüzeyinde güzel görünüşlü çizgiler oluşturmasıyla elde edilen bir kaplama türü. |
desensiz | * Üzerinde desen bulunmayan. |
desibel | * İşitme duyarlığınıölçmekte kullanılan bir âlet. |
desigram | * Bir gramın onda biri, dg. |
desikatör | * Kurutma kabı. |
desilitre | * Bir litrenin onda biri, dl. |
desimetre | * Bir metrenin onda biri, dm. |
desinatör | * Mesleği desen yapmak olan kimse. * Endüstri, mimarlık vb.de desen yapan kimse. |
desinatörlük | * Desinatörün yaptığı iş. |
desise | * Aldatma, oyun, düzen, hile, entrika. |
desister | * Bir sterin onda biri, dst. |
deskriptif | * Tasvirî. |
despot | * Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yöneten kimse, müstebit. * Ortodoks Rumların din başkanlarına verilen ad. * Her istediğini ve dilediğini yaptırmak isteyen kimse, tiran. |
despotça | * Despota yakışan biçimde, despot gibi. |
despotik | * Despotça. |
despotizm | * Despotluk, istibdat. |
despotluk | * Despot olma durumu, müstebitlik, istibdat, despotizm. * Bir ülkeyi zora, baskıya ve keyfe bağlıyönetme. |
dessas | * Düzenci, entrikacı. |
destan | * Tarih öncesi tanrı, tanrıça, yarıtanrıve kahramanlarla ilgili olağanüstü olaylarıkonu alan şiir, epope. * Bir kahramanlık hikâyesini veya bir olayıanlatan, koşma biçiminde, ölçüsü on bir hece olan halk şiiri. * ÇağdaşTürk edebiyatında biçim ve içerik yönünden, geleneksel destanlardan ayrılık gösteren uzun kahramanlık şiiri. |
destan düzmek | * kahramanlık hikâyesi veya herhangi bir olayıanlatan şiir yazmak. |
destan gibi | * uzun yazılmış(mektup). |
destan yaratmak | * olağanüstü kahramanlık göstermek, yararlık göstermek. |
Kategoriler