dişiyle tırnağıyla | * Bkz. dişini tırnağına takmak. |
dişlek | * Dişleri dışarıya doğru çıkık olan (kimse). * Sözünü geçiren; istediğini yaptırabilen (kimse). |
dişleme | * Dişlemek işi. * Dantel biçiminde süsleme. |
dişlemek | * Bir şeyin bir parçasınıısırmak veya koparmak. |
dişlenme | * Dişlenmek işi. |
dişlenmek | * Dişlemek işine konu olmak, dişle ısırılmak. * Tanelenmek, diştutmak. * Güçlenmek, dediğini yaptırır olmak. |
dişleri dökülmek | * yaşlanmak, ihtiyarlamak. |
dişletme | * Dişletmek işi. |
dişletmek | * Dişlemek işini yaptırmak. * Bir şeye dişaçtırmak. |
dişli | * Dişleri olan. * Sözünü geçiren, istediğini yaptırabilen güçlü (kimse). * Dişleri olan çark. * Kaya balığı. * Ayakkabıcıların sayayıkalı ba çekmek için kullandıklarıkerpeten gibi bir araç. |
dişli tırnaklı | * saldırıcı olan, sözünü geçiren. |
dişlik | * Boksta karşılaşma sırasında boksörlerin dişlerini ve dudaklarınıkorumak için dişlerine geçirdikleri kauçuk koruyucu. |
dişsiz | * Dişi olmayan. |
dişsizlik | * Dişsiz olma durumu. |
dişten artırmak | * yiyecek giderlerini kısarak para biriktirmek. |
ditilmek | * Ditmek işi yapılmak. |
ditiramp | * Eski Yunanlıların Dionysos şerefine okuduklarıtören şarkısı. * Lirik şiir. |
ditme | * Ditmek işi. |
ditmek | * Yün, pamuk vb. ni tellere ayırarak kabartmak. * Çok küçük parçalara ayırmak. |
div | * Bkz. dev. |
dival | * Altımukavva ile beslenmiş, üstü sırmalı işleme. |
divan | * Yüksek düzeydeki devlet adamlarının kurduğu büyük meclis. * Divan edebiyatışairlerinin şiirlerini topladıklarıeser. * Sedir. * Meclis. |
divan durmak (veya el pençe divan durmak) | * saygı gösterilen bir kimse karşısında el kavuşturup ayakta durmak. |
divan edebiyatı | * XIII-XIX. yüzyıllar arasında dil, konu, işleniş bakımından Arap, Fars etkisi altında gelişmişedebiyat. |
divan kalemi | * Sadrazam buyruklarının ve fermanlarının yazıldığıyer. |
divan sazı | * Meydan sazı. |
divançe | * Küçük divan. |
divane | * Deli, kaçık, budala. * Bir şeye çok düşkün olan. |
divane olmak | * Bkz. deli divane olmak. |
divaneleşme | * Divaneleşmek işi. |
divaneleşmek | * Divane duruma gelmek. |
divanelik | * Kaçıklık, delilik. |
divanesi olmak | * bir şeye çok düşkün olmak. |
divaneye dönmek | * çok üzülmek. |
divanhane | * Genişsofa. * Kubbealtı. |
divanıâli | * Yüce divan. |
divanıharp | * Askerî mahkeme. |
Divanıhümayun | * Osmanlılarda padişah, sadrazam ve bazıyüksek rütbeli devlet görevlilerinin oluşturduğu meclis ve meclisin çalıştığıyer. |
Divanımuhasebat | * Sayıştay. |
divanî | * Divan kaleminden çıkan ferman, berat gibi belgelerde kullanılmışolan (yazı). |
divanî kırması | * Divanî yazının basitleştirilmiş bir türü. |
divik | * Akkarınca, termit. |
divit | * Genellikle kuşak arasında taşınılan ve kalemliği ile hokkası bir arada olan yazıtakımı. |
divitin | * Bir yüzü havlu, pamuklu veya yünlü kumaş. |
divlek | * Kalın kabuklu olgun kavun. |
diyabaz | * Feldspatlardan bir plâjiyoklâz ile ojitten oluşmuşyeşil renkli bir kütle. |
diyabet | * Şeker hastalığı, şeker. |
diyabet bilimi | * Şeker hastalığını inceleyen bilim dalı. |
diyabet uzmanı | * Şeker hastalığı alanında uzmanlaşmışhekim. |
diyabetik | * Şeker hastalığı ile ilgili. |
Kategoriler