Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 57

diyabetolog * Diyabet uzmanı.
diyabetoloji * Diyabet bilimi.
diyafram * Göğüs ve karın boşluklarını birbirinden ayıran ince ve genişkas.
* Bir ışık demetinde uçtaki ışıklarıtutmak ve optik cihazlarda daha net bir görüntü elde etmek için çapı
ayarlanabilir ışık geçirmez levha.
diyagonal * Kenarlarına oranla eğrilemesine dokunmuşkumaş.
* Köşegen.
diyagram * Herhangi bir olayın değişimini gösteren grafik.
* Bir çiçeğin bütün ayrıntılarını gösteren taslak.
diyaklâz * Yer altındaki basınç ve gerilim dolayısıyla, taşkütlelerinin yer değiştirmeden çatlayıp yarılması, çatlak.
diyakoz * Hristiyanlıkta papazın yardımcısı olan din adamı.
diyakroni * Art zamanlık.
diyakronik * Art zamanlı.
diyalâj * Piroksen cinsinden, doğal kalsiyum, magnezyum ve demir silikatı.
diyalekt * Lehçe.
diyalektik * Gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmaya yarayan yollarıaramayı
öngören akıl yürütme yöntemi.
diyalektikçi * Diyalektik yöntemini uygulayan kişi.
diyalektolog * Diyalektoloji uzmanı.
diyalektoloji * Lehçe bilimi.
diyalel * Bir önermeyi başka bir önerme ile tanıtlamak yoluyla yapılan sofizm, üstü örtülü bir tür kısır döngü.
diyaliz * Bazıcisimlerin gözenekli zarlardan geçebilmesi temeline dayanan bir çözümleme veya arıtma yöntemi.
diyalog * Karşılıklıkonuşma.
* Oyun, roman, hikâye gibi eserlerde iki veya daha çok kimsenin konuşması.
* Konuşmaya dayanılarak yazılmışeser.
* Anlaşma, uyum sağlama veya bu yolda çalışma.
diyalog kurmak * anlaşma ve uyum sağlayacak yolda karşılıklıkonuşmak.
diyanet * Din kurallarına tam bağlı olma durumu.
* Din.
diyanet işleri * Dinle ilgili işler.
diyapazon * Titreştirilince ana seslerden birini veren, U biçiminde, küçük bir çelik araç.
diyapozitif * Saydam bir yüzey üzerine alınmış, projeksiyonda kullanılmaya özgü, pozitif görüntü, slâyt.
diyar * Ülke.
* Dünya.
diyarı gurbet * İş, eğitim vb. sebeplerle göç edilen yabancıyer.
diyastaz * Nişastayıdekstrin ve glikoz durumuna getiren, tükürükte ve pankreasın salgısında bulunan bir enzim.
diyastol * Sistolden sonra karıncıkların genişlemesi.
diyatome * Silisli sert kabukları olan ve fosilleri, kalın yer katmanları oluşturan bir algler familyası.
diye * İki cümleyi sebep bildirerek birbirine bağlar.
* Herhangi bir yargıya vararak, niteleyerek, sanarak, diyerek.
* Adlı.
diye diye * Söyleyerek.
diyecek * Söylenecek söz.
diyecek yok * eleştirilecek bir yanıyok, söz yok.
diyet * İslâm hukukunca öldürme ve yaralamalarda suçlunun ödemek zorunda olduğu para veya mal.
diyet * Perhiz, rejim.
diyet peyniri * Tuzsuz ve yağıalınmış bir peynir türü.
diyetetik * Kötü beslenmenin yol açtığıhastalıkları, yiyeceklerin besin değerlerini inceleyen sağlık bilgisi dalı.
diyetisyen * Diyet uzmanı.
diyez * Bir sesin yarım ton inceltileceğini gösteren nota işareti.
* Böylece inceltilmiş(ses).
diyoptri * Optik sistemlerin yakınsaklık birimi.
diyorit * Özellikle plâjiyoklazdan oluşan, saydam, üstü tanecikli derinlik kayacı.
diz * Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer.
* Oturulduğunda uyluğun üst yanı.
diz ağırşağı * Diz kapağıkemiği.
diz bağı * Dizde çorabın tutturulduğu bağ.
diz boyu * Dize kadar.
diz çökmek * dizlerini yere koyarak oturmak.
* Bkz. dize gelmek.
diz dize * Dizleri birbirine değecek biçimde birbirine yakın (oturmak).
diz kapağı * Dizin diz kapağıkemiği ile kaplı bölümü.
diz kapağıkemiği * Dizin önünde bulunan, kapak biçiminde oynar kemik.
diz üstü çökmek * dizleri yere gelecek biçimde eğilmek veya oturmak.
diz(leri)ini dövmek * pişmanlık duymak.

Bir yanıt yazın