diyabetolog | * Diyabet uzmanı. |
diyabetoloji | * Diyabet bilimi. |
diyafram | * Göğüs ve karın boşluklarını birbirinden ayıran ince ve genişkas. * Bir ışık demetinde uçtaki ışıklarıtutmak ve optik cihazlarda daha net bir görüntü elde etmek için çapı ayarlanabilir ışık geçirmez levha. |
diyagonal | * Kenarlarına oranla eğrilemesine dokunmuşkumaş. * Köşegen. |
diyagram | * Herhangi bir olayın değişimini gösteren grafik. * Bir çiçeğin bütün ayrıntılarını gösteren taslak. |
diyaklâz | * Yer altındaki basınç ve gerilim dolayısıyla, taşkütlelerinin yer değiştirmeden çatlayıp yarılması, çatlak. |
diyakoz | * Hristiyanlıkta papazın yardımcısı olan din adamı. |
diyakroni | * Art zamanlık. |
diyakronik | * Art zamanlı. |
diyalâj | * Piroksen cinsinden, doğal kalsiyum, magnezyum ve demir silikatı. |
diyalekt | * Lehçe. |
diyalektik | * Gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmaya yarayan yollarıaramayı öngören akıl yürütme yöntemi. |
diyalektikçi | * Diyalektik yöntemini uygulayan kişi. |
diyalektolog | * Diyalektoloji uzmanı. |
diyalektoloji | * Lehçe bilimi. |
diyalel | * Bir önermeyi başka bir önerme ile tanıtlamak yoluyla yapılan sofizm, üstü örtülü bir tür kısır döngü. |
diyaliz | * Bazıcisimlerin gözenekli zarlardan geçebilmesi temeline dayanan bir çözümleme veya arıtma yöntemi. |
diyalog | * Karşılıklıkonuşma. * Oyun, roman, hikâye gibi eserlerde iki veya daha çok kimsenin konuşması. * Konuşmaya dayanılarak yazılmışeser. * Anlaşma, uyum sağlama veya bu yolda çalışma. |
diyalog kurmak | * anlaşma ve uyum sağlayacak yolda karşılıklıkonuşmak. |
diyanet | * Din kurallarına tam bağlı olma durumu. * Din. |
diyanet işleri | * Dinle ilgili işler. |
diyapazon | * Titreştirilince ana seslerden birini veren, U biçiminde, küçük bir çelik araç. |
diyapozitif | * Saydam bir yüzey üzerine alınmış, projeksiyonda kullanılmaya özgü, pozitif görüntü, slâyt. |
diyar | * Ülke. * Dünya. |
diyarı gurbet | * İş, eğitim vb. sebeplerle göç edilen yabancıyer. |
diyastaz | * Nişastayıdekstrin ve glikoz durumuna getiren, tükürükte ve pankreasın salgısında bulunan bir enzim. |
diyastol | * Sistolden sonra karıncıkların genişlemesi. |
diyatome | * Silisli sert kabukları olan ve fosilleri, kalın yer katmanları oluşturan bir algler familyası. |
diye | * İki cümleyi sebep bildirerek birbirine bağlar. * Herhangi bir yargıya vararak, niteleyerek, sanarak, diyerek. * Adlı. |
diye diye | * Söyleyerek. |
diyecek | * Söylenecek söz. |
diyecek yok | * eleştirilecek bir yanıyok, söz yok. |
diyet | * İslâm hukukunca öldürme ve yaralamalarda suçlunun ödemek zorunda olduğu para veya mal. |
diyet | * Perhiz, rejim. |
diyet peyniri | * Tuzsuz ve yağıalınmış bir peynir türü. |
diyetetik | * Kötü beslenmenin yol açtığıhastalıkları, yiyeceklerin besin değerlerini inceleyen sağlık bilgisi dalı. |
diyetisyen | * Diyet uzmanı. |
diyez | * Bir sesin yarım ton inceltileceğini gösteren nota işareti. * Böylece inceltilmiş(ses). |
diyoptri | * Optik sistemlerin yakınsaklık birimi. |
diyorit | * Özellikle plâjiyoklazdan oluşan, saydam, üstü tanecikli derinlik kayacı. |
diz | * Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer. * Oturulduğunda uyluğun üst yanı. |
diz ağırşağı | * Diz kapağıkemiği. |
diz bağı | * Dizde çorabın tutturulduğu bağ. |
diz boyu | * Dize kadar. |
diz çökmek | * dizlerini yere koyarak oturmak. * Bkz. dize gelmek. |
diz dize | * Dizleri birbirine değecek biçimde birbirine yakın (oturmak). |
diz kapağı | * Dizin diz kapağıkemiği ile kaplı bölümü. |
diz kapağıkemiği | * Dizin önünde bulunan, kapak biçiminde oynar kemik. |
diz üstü çökmek | * dizleri yere gelecek biçimde eğilmek veya oturmak. |
diz(leri)ini dövmek | * pişmanlık duymak. |
Kategoriler