dizanteri | * Ağrılıve kanlı ishalle beliren, bağırsakta yaralara yol açan bulaşıcı, salgın hastalık, kanlı basur. |
dizanterili | * Dizanteriye yakalanmışolan (kimse). |
dizayn | * Çizim. |
dizayncı | * Dizayn işiyle uğraşan kimse. |
dizdar | * Kale muhafızı, kale bekçisi. |
dizdirme | * Dizdirmek işi. |
dizdirmek | * Dizmek işini yaptırmak. |
dize | * Şiirin satırlarından her biri, mısra. |
dize gelmek | * başeğmek, boyun eğmek. |
dize getirmek | * kendisine karşı geleni yenerek buyruğuna uyacak duruma getirmek. |
dizel | * Sıkıştırılmışhava içine püskürtülen yakıtla çalışan motor. |
dizeleme | * Dizelemek işi. |
dizelemek | * Dize durumuna getirmek. |
dizeleştirme | * Dizeleştirmek işi. |
dizeleştirmek | * Dize durumuna getirmek. |
dizem | * Bir dizede veya notada vurgu, uzunluk veya ses özelliklerinin, durakların düzenli bir biçimde tekrarlanmasından doğan ses uygunluğu, tartım, ritm. |
dizemli | * Dizemli olan, tartımlı, ritmli, ritmik. |
dizemsiz | * Dizemi olmayan, tartımsız, ritmsiz. |
dizge | * Bir bütün oluşturacak biçimde karşılıklı olarak birbirine bağlıögelerin bütünü, manzume, sistem. * Bir ilkeye veya dünya görüşüne göre düzenlenmişdüşünceler, bilgiler, öğretiler bütünü, manzume, sistem. |
dizgeli | * Dizgesi olan, dizgesel, sistemli, sistematik. |
dizgesel | * Dizge ile ilgili, sistemli, sistematik. |
dizgesiz | * Dizgesi olmayan, dizgeye bağlı olmayan, sistemsiz. |
dizgi | * Basım için harfleri, kelimeleri, satırları, sayfalar oluşturacak biçimde düzenleme, tertip. |
dizgi yeri | * Dizgi işlerinin yapıldığıyer, mürettiphane. |
dizgici | * Basım evinde dizgi işiyle uğraşan kimse, mürettip. |
dizgicilik | * Dizgicinin işi, mürettiplik. |
dizgin | * Gemin uçlarına bağlanarak hayvanıyöneltmeye yarayan kayış. |
dizgin vurmak | * dizgin takmak. |
dizgine gelmek | * düzelmek, belli bir disipline ve sisteme girmek. |
dizginini çekmek | * birinin aşırıdavranışlarına engel olmak. |
dizginini kesmek | * üzerindeki baskıyıartırmak. |
dizginleme | * Dizginlemek işi. |
dizginlemek | * Ata dizgin takmak veya atıyürütmek için dizginini oynatmak. * Birinin aşırıdavranışlarınıönlemek. |
dizginlenme | * Dizginlenmek işi. |
dizginlenmek | * Dizginlemek işi yapılmak veya dizginlemek işine konu olmak. |
dizginleri (ele) vermek | * başkasının yönetimini kabullenmek. |
dizginleri ele almak | * yönetimi eline geçirmek. |
dizginleri gevşetmek | * birinin üzerindeki baskıyıazaltmak. |
dizginleri koparmak | * her türlü bağve baskıdan kurtulmak. |
dizginleri salıvermek | * başı boş bırakmak. |
dizginsiz | * Dizgini olmayan. * Aşırı olan, engel tanımayan, ölçüsüz. |
dizi | * Bir iplik veya tel üzerine dizilmişinci, boncuk gibi şeylerin oluşturduğu bütün, sıra. * Herhangi bir bakımdan bir bütün oluşturan şeylerin tümü, seri. * Yan yana, art arda veya zaman sırasına göre sıralanmış birbiriyle ilişkili nesne veya olayların oluşturduğu bütün sıra. * Saf durumundaki bir kıtanın, birbiri arkasında duran erlerine verilen ad. * Değerleri artarak veya eksilerek art arda gelen terimler takımı. * Aynısöz dizimsel bağlam içinde birbirinin yerini alabilecek olan ve güçlü bir karşıtlık bağlantısıkuran ögelerin oluşturduğu bütün, paradigma. * Dizi film. * Bir oktavın içinde sıralanan sekiz sesin bütünü. |
dizi (veya dizinin dibi) | * yanı başı. |
dizi dizi | * Dizilerek, dizim dizim, diziler durumunda. |
dizi film | * Birbirini izleyen ve ayrı bölümlerden oluşan filmler. |
dizici | * Dizgici. |
dizilemek | * Dizi durumunda sıralamak. |
dizili | * Dizilmişolan, sıralanmış, mürettep. |
diziliş | * Dizilmek işi veya biçimi. |
dizilme | * Dizilmek işi. |
Kategoriler