Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 76

dukalık * Bir dukanın yönetiminde bulunan ülke.
dul * Eşi ölmüşveya eşinden boşanmış(kadın veya erkek).
dul kalmak * (kadın veya erkek için) eşi ölmek.
dulaptal otu * Dulaptal otugillerin örnek bitkisi olan, Kuzeydoğu Anadolu dağlarında yetişen çiçekleri güzel kokan, çalı
görünüşünde, çok yıllık bir bitki (Daphne mezereum).
dulaptal otugiller * Örnek bitkisi dulaptal otu olan, taçsız iki çeneklilerden bir familya.
dulavrat otu * Birleşikgillerden, hekimlikte kullanılan bir bitki (Arctium tomentosum).
dulda * Yağmur, güneşve rüzgârın etkileyemediği gizli, kuytu yer, siper.
* Esirgeme, koruma, himaye.
dulda tutmak * üstüne çekmek, örtünmek, koruyacak biçimde sarınmak.
duldalama * Duldalamak işi.
duldalamak * Korumak, siper altına almak.
duldalanma * Duldalanmak işi.
duldalanmak * Korumak, siper altına girmek.
duldalı * Duldası olan.
duldasız * Duldası olmayan.
dulluk * Dul olma durumu.
duluk * Yüz.
* Şakak.
* Yüzün şakakla çene arasındaki yanı.
Duma * Çarlık zamanında Rus parlâmentosuna verilen ad.
dumağı * Nezle, ingin, zükâm, nevazil.
duman * Bir maddenin yanması ile çıkan ve içinde katızerrelerle buğu bulunan kara veya esmer renkli gaz.
* Havalanan tozların veya sisin havada oluşturduğu bulanıklık.
* Kötü, yaman.
* Esrar.
duman almak * sis kaplamak, sis bürümek.
* sigara dumanını içine çekme.
duman altı olmak * esrar içilen bir yerin havasından etkilenmek.
duman attırmak * kötü duruma düşürmek, geride bırakmak, birini yıldırmak.
duman etmek * dağıtmak, bozmak, yok etmek.
* yenmek, başarı sağlamak.
duman olmak * işi, durumu berbat olmak.
* (bir kimse veya bir şey) ortadan kaybolmak.
duman rengi * Koyu kül rengi, füme.
* Bu renkte olan.
dumana boğmak * bunaltmak, şüphe içinde bırakmak.
dumanıdoğru çıksın * “iyi ve güzel olmasa bile yönteme uygun olsun yeter” anlamında kullanılır.
dumanıüstünde * (sebze, meyve, yemek için) çok taze.
* çok yeni, üzerinden çok zaman geçmemiş.
dumanıvermek * ortalığıkarıştırmak.
dumanlama * Dumanlamak işi.
dumanlamak * Dumanlıduruma getirmek; dumana tutmak.
dumanlanma * Dumanlanmak durumu.
dumanlanmak * Dumanlıduruma gelmek.
* Bulanmak, karışmak.
dumanlı * Duman olan, duman çıkaran.
* Sisli, sisle örtülü.
* Sıkıntılı, bulanık; esrik, sarhoş.
dumansız * Dumanı olmayan, duman çıkarmayan.
dumdum * Baştarafıhaç biçimi çentilmiş, çarptığıyerde tehlikeli yaralar açan bir tür tüfek kurşunu.
dumur * Körelme.
dumura uğramak * körelmek.
dun * Alçak, aşağı, aşağılık.
* Altta, aşağıda.
duo * İki ses veya iki müzik.
* Karşılıklı iki kişi tarafından söylenen şarkı.
dupduru * Çok duru.
-dur * -dır / -dir vb.
-dur- * Bkz. -dır- / -dir- vb.
dur (veya durun!) * “biraz zaman geçsin” anlamıyla cümlelerin başına gelir.
dur durak (veya dur dinlen, dur otur) yok * durup dinlenmeden sürekli çalışmayıanlatır.
duraç * Turaç.
duraç * Heykel, sütun gibi şeylerin üstüne konulduğu parça, ayak, taban, kaide.
durağan * Yerini değiştirmeyen, yerli, hareketsiz, sabit.
* Etkin olmayan, gelişmemiş.
durağan elektrik * Kimyasal olarak enerjinin depo edildiği akümülâtörün ürettiği elektrik.
durağanlaşma * Durağanlaşmak işi veya durumu.

Bir yanıt yazın