Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 77

durağanlaşmak * Durağan duruma gelmek.
durağanlık * Durağan olma durumu.
durak * Tren, tramvay, otobüs gibi genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer.
* Cümle sonundaki nokta.
* Hece ölçüsüyle yazılmışşiirlerde ölçü kalıpları içindeki durma yerleri.
* Bir ölçü uzunluğunda susma.
* Konuşmada, anlamın gerektirdiği biçimde kelimeler arasındaki ses kesintisi.
duraklama * Duraklamak durumu.
* İlerlemekte bulunan bir birliğin, vakitsiz, yersiz ve düzensiz olarak yürüyüşünü durdurması.
duraklamak * (hareket durumundaki bir şey) Kısa bir süre için durmak veya arada bir durmak.
* Bir süre ses çıkarmamak, bir şey söylememek, duraksamak, tereddüt etmek.
duraklatma * Duraklatmak işi.
duraklatmak * Bir şeyin duraklamasını sağlamak.
duraklayış * Duraklamak işi veya biçimi.
duraklı * Durağı olan.
* Hep aynıyerde kalan, hep aynıyerde tekrarlanan.
duraklıdalga * Bütün noktalarıaynıanda, zıt ve aynıfazlıtitreşimler yapan dalga, kararlıdalga.
duraklık * Durak olma durumu.
* Durgunluk.
duraksama * Duraksamak durumu, tereddüt.
duraksamak * Ne yapmak veya ne demek gerektiğini kestiremeyerek duraklamak, tereddüt etmek.
duraksamalı * Duraksayan, tereddütlü.
duraksamasız * Duraksaması olmayan, tereddütsüz.
duraksayış * Duraksamak işi veya biçimi.
duraksız * (otobüs için) Mola vermeden, duraklarda durmadan.
dural * Hep bir durumda ve hiç değişmeden kalan.
duralama * Duralamak durumu.
duralamak * Duraklamak.
duralayış * Duralamak işi veya biçimi.
durallık * Dural olma durumu.
durdu, durdu, turnayı gözünden vurdu * uzun süre bekledi, ama sonunda büyük bir kazanç elde etti.
durduğu yerde * hiçbir emek harcamadan.
* gereği yokken.
durdurma * Durdurmak işi.
durdurmak * Durmasını sağlamak.
durdurtma * Durdurtmak işi.
durdurtmak * Durmasını sağlamak, durmasına yol açmak.
durdurulma * Durdurulmak işi.
durdurulmak * Durdurmak işi yapılmak.
durduruş * Durdurmak işi veya biçimi.
durendiş * Uzağı görür, ileriyi düşünür, ön görülü.
durgu * Olmakta olan bir şeyin birdenbire durarak kesilmesi, sekte.
* Bir müzik eserinde, bitişetkisi yapan armonik zincirlemeler bütünü.
durgun * Kımıldanışve canlılık göstermeyen, dingin, sakin.
* Neşesiz, keyifsiz, sessiz, canlı olmayan.
* Canlı olmayan, sönük, hareketsiz.
durgun şişkinlik * Ekonomideki durgunluk ve enflâsyonun aynıanda yaşanması, stagflâsyon.
durgunlaşma * Durgunlaşmak durumu.
durgunlaşmak * Durgun olma durumu.
durgunlaştırma * Durgunlaştırmak işi.
durgunlaştırmak * Durgun duruma getirmek.
durgunluk * Durgun olma durumu.
durgunluk çökmek * sessiz, sakin duruma girmek.
durma * Durmak durumu.
* Eğleşme, eğlenme, tevakkuf.
durmadan * Ara vermeden, kesintisiz, sürekli.
durmak * Hareketsiz kalmak, yürümez olmak.
* İşlemez olmak, çalışmamak.
* Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek.
* Dinmek, kesilmek.
* Varlığınısürdürmek.
* Var olmak.
* Beklemek, dikilmek.
* Yaşamak.
* Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak.
* Kalmak.
* Hareketsiz durumda olmak.
* Bir yerde olmak veya bulunmak.
* Belli bir durumda, bir görevde bulunmak.
* (olumsuz biçimiyle) Ara vermeden, sürekli olarak.
* Bir konuyla çok ilgilenmek, üstüne düşmek.
* Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almışfiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur:
Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi.
durmuşoturmuş * olgun, davranışlarıtutarlı(kimse).
* tutarlı, aşırılığa kaçmamış.
durmuşoturmuşluk * olgunluk, tutarlılık.
duromer plâstik * Sıkıağyapılımoleküllerden oluşan sert ve katıplâstik türü.
-durt- * Bkz. -dırt- / -dirt- vb.
duru * Bulanıklığı olmayan, temiz, berrak.
* (ten) Pürüzsüz.
* (dil, üslûp için) Arınmış, karışık olmayan.
durucu * Sürekli kalan, oturan.

Bir yanıt yazın