eğreti vermek | * ödünç vermek. |
eğretileme | * İstiare, iğretileme. |
eğretilik | * Eğreti olma durumu, iğritilik. |
eğretiye almak | * bir yapının alt bölümünü onarmak için üstünü destekler üzerinde durdurmak. |
eğrez | * Eğirdir Gölünde yaşayan bir balık. |
eğri | * Doğru, düz olmayan, bir noktasında yön değiştiren, çarpık, iğri. * Yay gibi kavislenmiş, eğmeçli, mukavves. * Yatay veya düşey olmayan, bütünüyle bir yana eğilmiş bulunan, eğik, mail. * Yanlış. * Bir olayın şiddetindeki azalışve çoğalışları gösteren çizgi. * Doğru olmayan (çizgi, yüzey), münhani. |
eğri bakmak (veya eğri gözle bakmak) | * kötü düşünce ile bakmak. |
eğri büğrü | * Yer yer eğrilmişve bükülmüşolan, çarpık çurpuk. |
eğri çehre | * Asık yüz. |
eğri gemi doğru sefer | * kullanılan araç yetersiz ama yapılan işisteğe uygun. |
eğri oturup doğru konuşalım | * birisine karşıtutumumuz ne olursa olsun doğruyu söylemeliyiz. |
eğri söz | * Kötüleme sözü. |
eğri yüz | * Aksi, sert (surat). |
eğrice | * Az eğri olan. |
eğrice | * Sığır sineği, büvelek. |
eğrice | * Butların topak etlerinden yapılan pastırma. |
eğrili | * Eğrisi olan. |
eğrilik | * Eğri olma durumu. |
eğriliş | * Eğrilmek işi veya biçimi. |
eğrilme | * Eğrilmek işi. |
eğrilmek | * Eğri duruma gelmek, iğrilmek. |
eğriltme | * Eğriltmek işi. |
eğriltmek | * Eğri duruma getirmek. |
eğrim | * Burgaç. * Eğri, dalgalı. |
eğrim eğrim | * Eğri eğri, dalga dalga, eğriler çizerek. |
eğrisi doğrusuna gelmek | * olmayacak gibi görünen bir iş, bir girişim, rastlantısonucu olumlu bitmek. |
eğritme | * Eğritmek işi. |
eğritmek | * Eğriltmek, iğritmek. |
eğriye eğri doğruya doğru | * gerçek neyse aynen belirtilmelidir. |
eğsi | * Ucu yanmışodun, köseği. |
eh | * Olur, peki veya fena değil anlamında kullanılır. * Bezginlik anlatır. |
ehem | * Çok önemli. |
ehemmiyet | * Önem. |
ehemmiyet vermek | * önem vermek. |
ehemmiyetli | * Önemli, mühim. |
ehemmiyetsiz | * Önemsiz. |
ehil | * Topluluk, cemaat. * Bir işte yetkili olan, bir işi yapan, yeterli, erbap. * Karıkocadan her biri, eş. * Sahip. |
ehil olmak | * ustalaşmak, uzman olmak. |
ehlî | * Evcil. |
ehlibeyt | * Hz. Muhammed’in kızı, damadıve torunlarından oluşan ailesine verilen ad. |
ehlidil | * Gönül eri, kalender, rint. |
ehlihibre | * Bilirkişi. |
ehlikeyf | * Rahatına düşkün, keyif sahibi. |
ehlîleşme | * Evcilleşme. |
ehlîleşmek | * Evcilleşmek. |
ehlîleştirilme | * Evcilleştirilme. |
ehlîleştirilmek | * Evcilleştirilmek. |
ehlîleştirme | * Evcilleştirme. |
ehlîleştirmek | * Evcilleştirmek. |
ehlisalip | * Haçlılar. |
Kategoriler