Kategoriler
E SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük E Sayfa 19

elektronik müzik * Elektronik çalgıve cihazlarla yaratılan müzik.
elektronik saat * Elektrik enerjisi ile çalışan saat.
elektronikçi * Elektronik işi ile uğraşan kimse.
elektropozitif * Elektrolizde eksi (negatif) kutupta toplanma niteliği olan (cisimler).
elektroradyoloji * Hastalıkların teşhis ve tedavi edilmesinde elektrik ışınlarının uygulanmasınıöngören tıp dalı.
elektrosaz * Bkz. elektronik çalgı.
elektroskop * Bir cismin elektriklenmesini ve bu elektriklenmenin derecesini gösteren araç.
elektrostatik * Elektrikle ilgili.
* Elektriklenmiş cisimler üzerinde elektriği denge durumunda inceleyen fizik dalı.
elektrostatik serpme * Yüksek gerilimli bir elektrostatik alandan yararlanılarak zımpara taneciklerinin kâğıt veya beze
yapıştırılırken düzenli dağılımısağlayan yöntem.
elektroşok * Ruh hastalıklarında, beyinden çok kısa süreli yüksek elektrik akımı geçirerek, hastayı iyileştirmeye çalışma
yöntemi.
elektrot * Bir elektrolitin içine daldırılan iki iletken çubuktan her biri, bunların artısına (pozitifine) anot, eksisine
(negatifine) katot denir.
elektroteknik * Elektrik tekniğine ait, elektrik tekniği ile ilgili.
elem * Acı, üzüntü, dert, keder.
eleman * Öge, unsur.
* Bir toplulukta çalışan insanların her biri.
* Kümeye ait varlıklardan her biri.
eleman sayısı * Bir kümedeki varlıkların sayısı.
eleme * Elemek işi.
* Elenmiş, seçilmişolan.
* Çeyrek sona katılacak sporcu ve takımlarıayırmak için düzenlenen seçme yarışı.
eleme sınavı * Herhangi bir eğitim kurumuna başvuran istekliler arasından belli düzeyde başarı gösterenleri seçmek için
düzenlenen iki aşamalısınavdan ilki.
elemek * Elek yardımıyla ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak, elekten geçirmek.
* Gözden geçirmek, ayıklamak, iyisini kötüsünden ayırmak.
* Sınav veya yarışma yoluyla en iyileri seçmek.
* İpliği elemgeden geçirip yumak yapmak.
* Bir yarışmacıyıyarışma dışı bırakmak.
element * Kimyasal çözümlemeyle ayrıştırılmayan veya bireşim yoluyla elde edilemeyen madde.
elemge * Çile durumundaki ipliği yumak yapmak veya masuraya sarmak için, üzerine geçirilen kafes dolap
biçimindeki hafif ve bir eksen üzerinde dönen araç.
elemli * Üzüntülü, kederli.
elemsiz * Elemi, üzüntüsü, kederi olmayan.
elenme * Elenmek işi.
* Yenilen oyuncu veya takımın yarışmalardan çıkarılması.
elenmek * Elemek işine konu olmak veya elemek işi yapılmak.
* Sınavdan geçirilmek, seçilmek.
* Turnuva dışıkalmak, yarışmadan çıkarılmak.
* Süzülmek.
elenti * Arpa, buğday ve benzerlerinin kalburdan geçirilmiş bölümü.
eleştirel * Eleştiri niteliği taşıyan, tenkidî.
eleştiri * Bir insanı, bir eseri, bir konuyu, doğru ve yanlışyanlarını bulup göstermek maksadıyla inceleme işi, tenkit.
* Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazıtürü, tenkit,
kritik.
* Özellikle bilginin temellerini ve doğruluk durumunu inceleme, sınama, yargılama.
eleştirici * Eleştirmeci, eleştirmen.
* Eleştirme niteliği olan, tenkitçi.
eleştiricilik * Eleştiricinin işi, eleştirmenlik, tenkitçilik, münekkitlik.
* İnsan bilgisinin sınırıüzerine felsefe bilinci ve bu bilincin uyanık tutulması, eleştirimcilik, kritisizm.
* Kant’ın akıl ve bilginin sınırınıve imkânlarınıtespit etmek için, özellikle dogmacılığın veşüpheciliğin
karşısına koyduğu felsefe yöntemi, kritisizm.
eleştirilme * Eleştirilmek işi.
eleştirilmek * Eleştirmek işi yapılmak.
eleştirim * Eleştirmek işi.
eleştirimci * Eleştirimcilikle ilgili olan.
eleştirimcilik * Eleştiricilik.
eleştirme * Eleştirmek işi, tenkit.
eleştirmeci * Eleştirme yapan kimse, eleştirmen, tenkitçi, münekkit.
eleştirmecilik * Eleştirmecinin yaptığı iştenkitçilik, münekkitlik.
eleştirmek * Bir düşüncenin, bir eserin, bir yargının doğruluk veya yanlışlığını ortaya çıkarmak ve gerçek değerini
belirtmek için onu incelemek, tenkit etmek.
eleştirmeli * Eleştirme ile ilgili, eleştirme üzerine olan, eleştirel, tenkidî.
eleştirmen * Eleştiri yazan kimse, eleştirmeci, tenkitçi, münekkit.
eleştirmenlik * Eleştirmenin işi, eleştiricilik, münekkitlik.
elezer * Sadist.
elezerlik * Sadizm.
elgin * Yabancı, gurbette yaşayan, garip.
elhak * Gerçekten, hiç şüphesiz, doğrusu.
elhamdülillah * Allah’a şükür.
elhasıl * Sözün kısası, kısacası, işin sonu, velhasıl.
eli açık * Parasınıve malınıesirgemeyen, cömert, bonkör.
eli ağır * Yavaşişgören.
* Vurunca çok acıtan (kimse).
eli alışmak * bir işte uzluk, ustalık kazanmak.
* herhangi bir davranışıâdet edinmek.

Bir yanıt yazın