envestisman | * Yatırım. |
enzim | * Bir tepkimeye sebep olan ve onu hızlandıran eriyebilir organik madde, ferment. |
eosen | * Üçüncü çağın, memelilerin oluştuğu dönemi. |
epe | * Eskrimde kullanılan bir tür kılıç. * Bu kılıç kullanılarak oynanan bir tür kılıç oyunu. |
eper | * Işığa karşı bakıldığında kâğıt tabakasının yapısal görünümü. |
epey | * Az denmeyecek kadar, oldukça, hayli. |
epeyce | * Oldukça, bir hayli. |
epeyi | * Bkz. epey. |
epidemi | * Salgın hastalık. |
epidemioloji | * Salgın hastalıkları inceleyen hekimlik dalı. |
epiderm | * Üst deri. |
epifit | * Üst bitken. |
epigenez | * Sıralı oluş. |
epigrafi | * Yazıt bilimi. |
epigram | * Her türlü konuda yapılmışkısa manzume. |
epik | * Destana ilişkin, destana özgü, destanla ilgili, destansı(eser). |
epikerem | * Önertilerinin biri veya her ikisi kanıtıyla birlikte ileri sürülen tasım. |
Epikurosçu | * Epikuros’un kurduğu felsefe akımını benimseyen, Epikurosçuluk yanlısı olan kimse. |
Epikurosçuluk | * Epikuros’un düşüncelerinin yaşama ilkesi yapılması; hazlara, sevinçlere yönelik bir hayatın hedef edinilmesini ileri süren öğreti. |
Epikürcü | * Bkz. Epikurosçu. |
Epikürcülük | * Bkz. Epikurosçuluk. |
epilog | * Bir eserin sonuç bölümü. |
epistemoloji | * Bkz. bilgi kuramı. |
epitel | * Bkz. epitelyum. |
epitelyum | * Tek veya çok hücreden oluşan, vücudun bütün dışve iç yüzeylerini kaplayan doku. |
epizot | * Bir roman veya hikâyede ikinci derecede bir olay. * Değişik anlatıtürü, masal, efsane, bilmece vb. bir metnin, bir eserin aslından az çok ayrılan değişik biçimli olanı. |
epope | * Destan. |
eprime | * Eprimek işi. |
eprimek | * Bozulmak, ekşiyip çürümek. * (yemiş) Dura dura olgunlaşmak, yumuşamak. * Erimek. |
epsilon | * Yunan alfabesinin beşinci harfi (e). |
Er | * Erbiyum’un kısaltması. |
er | * Erkek. * Kahraman, yiğit. * Asker, nefer. * İşini iyi bilen, yetenekli. * Koca. |
er | * Erken. |
-er | * Bkz. -ar / -er. |
er bezi | * Erkeklik hormonunu oluşturan erkek cinsiyet bezi, husye, haya, testis. |
er dişi | * Hem erkek hem dişi gametleri bulunan (birey), erselik, hünsa. * Çiçekliğinde hem erkek hem dişi çiçeği bulunan (bitki). |
er dişilik | * Er dişi olma durumu, erseliklik. |
er ekmeği | * Sahur yemeği. |
er geç | * Erken veya geç, her ne vakit olsa. |
er lokmasıer kursağında kalmaz | * insan gördüğü iyiliği karşılıksız bırakmaz. |
er meydanı | * Güreşmeydanı. |
er suyu | * Atmık, meni. |
eradikasyon | * Yok etme. |
erat | * Erden başgedikliye kadar askerlere verilen genel ad. * Erler. |
erbain | * Hicrî takvimde 22 Aralıktan 31 Ocak gününe kadar süren kırk günlük kışdönemi. |
erbap | * Bir işten anlayan, bir işi iyi yapan kimse. |
erbaş | * İhtiyaçlarıdevletçe karşılanan onbaşıve çavuşrütbesindeki asker. |
erbaşlık | * Erbaşkademesi. |
erbin | * Erbiyum oksit (Er2O3) veya erbiyum hidroksit, Er(OH)2. |
erbiyum | * Tabiatta çok az olan, uygulama alanı bulunmayan, atom numarası68, atom ağırlığı167.2 olan bir element. KısaltmasıEr. |
Kategoriler