Kategoriler
E SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük E Sayfa 36

erte * Bir günün veya olayın arkasından gelen zaman.
erteleme * Ertelemek işi, tehir, tecil, talik.
ertelemek * Başka zamana bırakmak, tehir etmek, tecil etmek, talik etmek.
erteleniş * Ertelenmek işi veya biçimi.
ertelenme * Ertelenmek işi.
ertelenmek * Daha sonraki bir zamana bırakılmak.
erteleyiş * Ertelenmek işi veya biçimi.
ertesi * Bir günün, bir haftanın, bir ayın, bir yılın ardından gelen günü, haftayı, ayı, mevsimi veya yılı gösterir.
ervah * Ruhlar.
ervahına yuf olsun * “yazıklar olsun”, Allah kahretsin anlamında sövme veya kınama sözü olarak kullanılır.
erzak * Uzun süre saklanabilen yiyeceklerin genel adı.
erzatz * Başkasının yerine kullanılabilen, başka bir malın yerini alabilen, yedek.
es * Notada duraklama zamanıve bunu gösteren işaretin adı.
es geçmek * üzerinde durmamak, boşvermek, önemsememek.
esami * Adlar, isimler.
esamisi okunmamak * kendisine değer verilmemek, adıanılmamak.
esans * Bitkilerden türlü yollarla çıkarılan veya kimyasal yöntemlerle yapılan, kokulu ve uçucu sıvı.
esaret * Kölelik, tutsaklık, esirlik.
* Hakimiyet altında bulunma.
* Boyunduruk.
esarette kalmak * uzun süre esir olarak bulunmak.
esas * Bir şeyin özünü oluşturan ana öge, temel.
* (bir işveya sözde) Doğru biçim.
* Ana, temel olarak alınan, başlıca, asal, esasî.
esas duruş * Hazır ol durumu.
esas vaziyet * Dimdik kımıldamaksızın, hazır ol durumu, esas duruş.
esas vaziyete geçmek * hazır ol durumunu almak.
esasa bağlamak * belirli bir kurala dayandırmak.
esasen * Başından, temelinden, kökeninden.
* Doğrusu, doğrusunu isterseniz, zaten, zati.
* Nasıl olsa, gene.
esası olmamak * gerçek olmamak, yalan olmak.
esasî * Esasla ilgili, asıl ve temel olanla ilgili, asal.
esaslandırma * Esaslandırmak işi veya durumu.
esaslandırmak * Esaslıduruma getirmek, sağlamlaştırmak.
esaslanma * Esaslanmak işi veya durumu.
esaslanmak * Temeli sağlamlaşmak, temelleşmek.
esaslı * Köklü, genişölçüde etkili, güzel, doğru.
* Köklü, etkili, güzel bir biçimde, doğru olarak.
esassız * Sağlam bir temele dayanmayan, köksüz.
* Doğru olmayan, yalan.
esatir * Tarih öncesi tanrılarının efsaneli serüvenlerini anlatan ve bir topluluğun duygularını, anlayışınıve
özlemlerini göstermesi bakımından değeri olan hikâyeler, mitoloji.
esatirî * Esatirle ilgili, esatire ait.
esbabımucibe * Gerekçe.
esbak * Eski, geçmiş, önceki.
esbap * Sebepler.
esef * Acınma, yerinme.
esef etmek * üzülmek, acınmak.
esefle * Üzülerek, acınarak.
eseflenme * Eseflenmek işi.
eseflenmek * Acınmak.
esefli * Esefi bulunan.
eselemek beselemek * Kandırmak, allem etmek kallem etmek.
eseme * Bkz. mantık.
esen * Hiçbir hastalığı, vücutça hiçbir eksiği olmayan, sağlıklı, sıhhatli, salim.
esenleme * Esenlemek işi, selâm.
esenlemek * Biriyle karşılaşıldığında, birinin yanına gidildiğinde veya yanından uzaklaşıldığında kendisine sözle veya
işaretle bir nezaket gösterisi yapmak, selâm vermek, selâmlamak.
* Birine esenlik dileyerek ayrılmak, veda etmek.
esenleşme * Esenleşmek işi, selâmlaşma.

Bir yanıt yazın