esenleşmek | * Birbirine selâm vermek, selâmlaşmak. * Vedalaşmak. |
esenlik | * Esen olma durumu, sağlık, afiyet, sıhhat, selâmet. |
esenlikli | * Esenliği olan. |
eser | * Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt. * İz, işaret, im. * (soyut kavramlar için) Belirti. |
eser kalmamak | * hiçbir belirti, iz olmamak. |
esericedit | * “Büyük boy yazıkâğıdı” anlamında kullanılan esericedit kâğıdıdeyiminde geçer. |
esericedit kâğıdı | * Eskiden kullanılan bir tür kâğıt. |
eserme | * Esermek işi veya durumu. |
esermek | * Bakmak, beslemek, yetiştirmek. |
esermek besermek | * Emek vererek ortaya çıkarmak. |
esham | * Paylar, hisseler. * Borç alınan bir paranın belirli zamanda ödeneceğini gösteren senetler. |
-esi | * Bkz. -ası/-esi. |
esik | * Çukur yer. |
esim | * Yelin esişi. |
esin | * Etkilenme, çağrışım veya içe doğmayla akla gelen yaratıcıduygu, düşünce, ilham. * Sabah yeli. |
esindirme | * Esindirmek işi. |
esindirmek | * Birinde esin uyandırmak, ilham etmek. |
esinleme | * Esinlemek işi veya durumu. |
esinlemek | * (birine) Esin duymasını sağlamak, ilham vermek. |
esinlenme | * Esinlenmek işi. |
esinlenmek | * Bir şeyden ilham almak, içine doğmak, mülhem olmak. |
esinti | * Belli belirsiz hissedilen hafif yel, nefha. |
esintili | * Esintisi olan. |
esintisiz | * Esintisi olmayan. |
esir | * Tutsak. * Köle. * Bir düşünceye veya bir kimseye körü körüne bağlı olan kimse. |
esir | * Atomlar arasındaki boşluğu ve bütün evreni doldurduğu var sayılan, ağırlığı olmayan, ısıve ışığı ileten töz (cevher). * Hava. |
esir almak | * tutsak etmek. |
esir düşmek | * tutsak olmak. |
esir etmek | * tutsak durumuna getirmek. |
esir olmak | * tutsak olmak. |
esir yatmak | * savaşta düşman eline düşüp uzun süre tutsak kalmak, esarette kalmak. |
esirci | * Köle ve cariye alışverişi yapan kimse. |
esircilik | * Köle ve cariye alışverişi yapma. |
esire | * Dişi tutsak. * Cariye, dişi köle. |
esirgeme | * Esirgemek işi, himaye, vikaye. |
esirgemek | * Korumak, himaye etmek, vikaye etmek. * Bir şeyi yapmaktan veya vermekten kaçınmak. * (olumsuz biçimde) Feda etmekten çekinmek, diriğetmek. |
esirgemezlik | * Özveride bulunma. |
esirgenme | * Esirgenmek işi. |
esirgenmek | * Esirgemek işi yapılmak. |
esirgeyici | * Koruyan, koruyucu. |
esirgeyiş | * Esirgemek işi veya biçimi. |
esirifiraş | * Çok hasta olma, ayağa kalkamayacak biçimde yatma. |
esirlik | * Esir olma durumu veya süresi, tutsaklık, kölelik. |
esirme | * Esirmek işi. |
esirmek | * Sarhoşolmak; aklınıyitirmek, delirmek; kendinden geçmek. * Çok kızmak, sertleşmek. |
esiş | * Esmek işi veya biçimi. |
eskatologya | * İnsanın ve dünyanın sonunu, öbür dünyayıanlatmaya çalışan tanrı bilimi kolu. |
eski | * Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan. * Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş. * Bir önceki, sabık. * Geçerli olmayan. * Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmışolan. * Geçmişçağlardaki. * (tamlanan olarak kullanılınca alaylı olarak) Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir. * Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan. * Geçmişdönemlerde yaşayan (kimse). |
eski ağıza yeni taam | * turfanda bir şey yenilirken söylenen söz. |
Eski Çağ | * Yazının bulunuşuna kadar geçen süre. |
Kategoriler