eski çamlar bardak oldu | * devir değişti, eski tutumların değeri kalmadı. |
eski defterleri karıştırmak (veya yoklamak) | * eski olayları, bir yarar umarak veya başka bir amaçla yeniden ele almak. |
Eski Dünya | * Avrupa, Asya ve Afrika’ya topluca verilen ad. |
eski eserler | * Eski toplulukların bilim, edebiyat, din ve güzel sanatına ilişkin her türlü ürünü veya kalıntısı, asarıatika. |
eski göz ağrısı | * eski sevgili, ilk göz ağrısı. |
eski hamam eski tas | * hiçbir şeyi değişmemiş, eski durumunda kalmış. |
eski hayratıda berbat etmek | * bir işi daha iyi bir duruma sokmaya çalışırken büsbütün bozmak. |
eski kafalı | * Günün düşünce ve yaşayışına ayak uyduramayan (kimse). |
eski kafalılık | * Eski kafalı olma durumu. |
eski köye yeni âdet | * yadırganan bir yenilik yapmaya kalkışanlar için söylenir. |
eski kurt | * Mesleğinde uzmanlaşmışolan kimse. * Bir işin hileli yanlarını bilen ve kolay aldatılmayan kimse. |
eski püskü | * Çok eski; iyice eski (şeyler). |
eski toprak | * Yaşlandığıhâlde dinç (kimse). |
eski tüfek | * Herhangi bir işte eski ve tecrübeli olan (kimse). |
eski yazı | * Türklerin İslâmiyeti kabulünden sonra kullanmaya başladığıve 1928 yılında Lâtin alfabesine dayalıyeni Türk harflerinin kabulüne kadar geçen dönemde yazıhayatında benimsenmişolan Arap alfabesini esas alan yazı sistemi. |
eskice | * Biraz eski, çok yeni olmayan. |
eskici | * Her türlü eski eşya alım satımıyla uğraşan kimse. * Eskimişayakkabıları onaran kimse. |
eskicilik | * Eskicinin işi. |
eskiden | * Geçmişzamanlarda, geçmişçağlarda, geçmişte, mukaddema. |
eskiler | * eski çağinsanları, eski kuşaklar, bizden önce yaşayanlar. * eski eşya. |
eskileşme | * Eskileşmek işi. |
eskileşmek | * Eskimek. |
eskilik | * Eski olma durumu. |
eskime | * Eskimek işi. |
eskimek | * Eski duruma gelmek. * Yıpranmış. * Yaşlanmak. |
Eskimo | * Kuzey Kutbu’nda yaşayan toplulukların adı. * Bu topluluktan olan kimse. * Bu topluluğa özgü, bu toplulukla ilgili (olan). |
Eskimoca | * Eskimo dili. |
eskimsi | * Biraz eski; eskiye benzer, eskiyi andıran, eski gibi. |
eskisi gibi | * önceden olduğu gibi. |
eskisi kadar (veya gibi) | * eskiden olduğu gibi, eskiden olduğu ölçüde. |
eskisi olmayanın acarı olmaz | * yeni bir şey edinince eskisini hemen elden çıkarmamalıdır. |
Eskişehir taşı | * Lüle taşı. |
eskitilme | * Eskitilmek işi. |
eskitilmek | * Eskitilmek işi yapılmak, eski duruma getirilmek. |
eskitme | * Eskitmek işi. |
eskitmek | * Çok kullanarak eskimişduruma getirmek, yıpratmak. * Yaşlandırmak. * Etkisini sürdürememek, yıpratmak. |
eskiyiş | * Eskimek işi veya biçimi. |
eskiz | * Taslak. |
eskort | * Koruma, muhafız takımı. |
eskrim | * Dürtücü kılıç, kesici kılıç ve delici kılıç adıverilen silâhlarla yapılan spor, kılıç oyunu. |
eskrimci | * Eskrim yapan kimse, kılıç oyuncusu. |
eskülâbî | * Kargacık, burgacık, özensiz. |
eslâf | * Bizden öncekiler, geçmişler, öncel, ahlâf karşıtı. |
eslek | * Başkasının buyruk ve dileklerini yerine getiren, söz tutan, yumuşak başlı, itaatli, muti. |
esleme | * Eslemek işi veya durumu. |
eslemek | * Önem vermek, aldırışetmek. |
esma | * Adlar, isimler. |
esmayıüstüne sıçratmak | * davranışlarıyla belâyıüstüne çekmek. |
esmayıhüsnâ | * Allah’ın adları. |
esmayışerife | * Esmayıhüsnâ. |
Kategoriler