esrar otu | * Hint keneviri. |
esrar perdesi | * Bir şeyin anlaşılmasını güçleştiren engel. |
esrar tekkesi | * Toplu ve gizli olarak esrar içilen yer. |
esrara dalmak | * sırlara gömülmek. |
esrarcı | * Esrar yapan, satan veya esrar çeken kimse. |
esrarcılık | * Esrarcının işi. |
esrarengiz | * Gizlerle, sırlarla örtülü, esrarlı. |
esrarengizlik | * Esrarlı olma durumu. |
esrarkeş | * Esrar (II) kullanmayıalışkanlık durumuna getiren kimse. |
esrarkeşlik | * Esrarkeşolma durumu. |
esrarlı | * Gizli yönleri bulunan, ne olduğu anlaşılamayan, akıl erdirilemeyen, esrarengiz. |
esrarlı | * İçinde esrar bulunan. |
esre | * Arap yazısında, bir ünsüzün dar, düz ve kısa (ı,i) okunacağını gösteren işaret, kesre. |
esri | * Esrik. |
esrik | * Esrimiş, sarhoş, mest, sermest. |
esriklik | * Sarhoşolma durumu. |
esrime | * Sarhoşolma işi, gaşiy. |
esrimek | * Herhangi bir sebeple kendinden geçmek, gaşyolmak. * Coşup kendinden geçmek, vecde gelmek. * Mest olmak, sarhoşolmak. |
esritme | * Esritmek işi. |
esritmek | * Sarhoşolmasına yol açmak, sarhoşetmek. |
essah | * Doğru, gerçek, sahi. |
estağfurullah | * Teşekkür edilen veya övülen bir kimsenin söylediği bir incelik ve alçak gönüllülük sözü. |
estamp | * Metal, tahta vb.üzerine kazıldıktan sonra basılan resim. |
estampaj | * Metal, tahta vb.üzerine resim basma, çoğaltma yöntemi. |
estek köstek | * “Oyalamak, yersiz bahaneler bulmak, işten kaçınmak” gibi anlamlara gelen estek köstek etmek veya estek etmek, köstek etmek biçimlerinde de kullanılır. |
ester | * Oksijenli asitler ile alkollerin aralarından bir su molekülü ayrılmasısonucunda verdikleri madde. |
esterleşme | * Oksijenli asitlerle alkollerin birleşerek ester oluşturması. |
estet | * Güzeli en üstün, en yüce değer sayan kişi. |
estetik | * Sanatsal yaratının genel yasalarıyla sanatta ve hayatta güzelliğin kuramsal bilimi, güzel duyu, bediiyat. * Güzellik duygusu ile ilgili olan veya güzellik duygusuna uygun olan. * Güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu, güzel duyu. * Kusurlu bir organıdüzeltmek veya güzelleştirmek amacıyla uygulanan (yöntemler). |
estetikçi | * Estetikle uğraşan kimse. |
estetikçilik | * Gerçeklik ve yarar kaygılarından sıyrılarak, bir sanat veya felsefe konusunu salt güzelliği için sevme kuramı, güzel duyuculuk. |
estetizm | * Estetikçilik, güzel duyuculuk. |
estirilme | * Esritilmek işi. |
estirilmek | * Estirmek işi yapılmak. |
estirme | * Estirmek işi. |
estirmek | * Esmesini sağlamak. |
estomp | * Kara kalem resimde çizgiyi veya pastel boyasınıyaymak için kullanılan kendi üzerine sarılmışkâğıt veya deri. |
esvap | * Giysi, giyecek, elbise. |
esvaplık | * Esvap yapmaya elverişli (kumaş). |
eş | * Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzer. * Karıkocadan her biri, hayat arkadaşı, refik, refika. * Birlikte yaşayan dişi ve erkek hayvandan her biri. * Kuma, ortak. * Arkadaş. * Etene, son, meşime. * İkişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu. |
eşadlı | * Bkz. eşsesli. |
eşadlılık | * Bkz. eşseslilik. |
eşanlam | * Sözler arasında anlam birliği olmasıdurumu. |
eşanlamlı | * Anlamlarıaynıveya birbirine çok yakın olan (kelimeler), anlamdaş, müteradif, sinonim. |
eşanlamlılık | * Eşanlamlı olma durumu, anlamdaşlık. |
eş bacaklılar | * Denizlerde, karalarda ve tatlısularda, başka hayvanların asalağı, asalakların ara konakçısıveya özgür olarak yaşayan kabuklular takımı. |
eş basınç | * Hava basınçlarıeşit olan yeryüzü noktalarını birleştirdiği var sayılan eğri, izobar eğrisi. |
eş basınçlı | * Basıncın hep aynıkalması. |
eş başkan | * Bir kurul, toplantıveya kongrenin başkanlığınıyapan başkanlardan her biri. |
eş biçim | * Başka bir şeyin biçim veya yapı bakımından aynısı olan şey, izomorf. |
Kategoriler