Kategoriler
E SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük E Sayfa 42

eşek marulu * Bir tür yabanî marul.
eşek maydanozu * Maydanozgillerden iki yıllık otsu bir bitki (Anthriscus silvestrisis).
eşek otu * Evliya otu.
eşek sıpası * Sövgü veya sevgi sözü olarak kullanılır.
eşek sırtı * Beşik örtüsü.
eşek sudan gelinceye kadar dövmek * adamakıllıdövmek.
eşek şakası * Ağır el şakası.
eşekbaşı * Yetkisi önemsenmeyen, gücünü gerektiği gibi göstermeyen kimse.
eşekçe * Kaba (bir biçimde).
eşekçi * Eşeklerle yük taşıyan veya insan gezdiren kimse, merkepçi.
eşekçilik * Eşekçinin işi.
eşekkulağı * Karakafes.
eşekleşme * Eşekleşmek işi.
eşekleşmek * Çok anlayışsız ve kaba davranışlarda bulunmak.
eşeklik * Çok anlayışsız ve kaba davranış.
eşekten düşmüşkarpuza dönmek * çok şaşırmak, donup kalmak.
* kötü bir duruma düşmek.
eşelek * Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü.
eşeleme * Eşelemek işi.
eşelemek * Toprak, kül gibi toz durumunda bulunan şeyleri hafifçe kazıp karıştırmak.
* Bir işin, sorunun aslınıanlamaya çalışmak; kurcalamak.
* Dağıtıp karıştırmak.
eşelenme * Eşelenmek işi.
eşelenmek * Eşelemek işi yapılmak.
* Bulunduğu yeri kendi kendine eşelemek.
eşelmobil * Üretilen mal değerlerinin inişçıkışına göre tespit edilen ücret ödeme ölçümü.
eşey * Bireye, üreme işinde ayrı bir görev veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren özel yaradılış, cinslik, cinsiyet.
* Bir organizmanın dişi veya erkek olarak sınıflandırılmasınısağlayan görev, yapıve karakter topluluğu.
eşeyli * Erkek veya dişi eşeyden birine sahip olan, diğer eşey olmadan üreyemeyen cinsliği olan.
eşeyli üreme * İki bireyin bir araya gelmesini gerekli kılan ve gametlerin birbirleriyle döllenmesini sağlayan üreme biçimi.
eşeylilik * Eşeyli canlının durumu.
eşeysel * Cinsel, cinsî.
eşeysiz * Eşeyi olmayan, cinsliksiz.
eşeysiz çoğalma * Eşey hücreleri oluşturmaksızın, bölünme yoluyla çoğalma.
eşgin * Bkz. eşkin.
eşhas * Kişiler, şahıslar.
* Bir olayda veya edebî bir eserde yer alan kişiler.
eşi manendi olmamak * benzeri olmamak.
eşiğine yüz sürmek * bir dilekte bulunmak için bir kişiye yalvarmaya gitmek.
eşiğini aşındırmak * işini yaptırmak için bir yere çok gidip gelmek.
eşiğini atlamak * bir konuya veya bir soruna hakkıyla vakıf olmak .
eşik * Kapı boşluğunun alt yanında bulunan alçak basamak.
* Kapıağzında basamağın konulabileceği yer.
* Başlangıç yeri, başlangıç noktası, yakını.
* Telli çalgılarda üzerine tellerin bindiği köprü.
* Karalar üzerinde veya deniz diplerinde birbirine komşu iki çukurluğu ayıran tümsek biçiminde, üzeri çoğu
kez düz kabartılar.
* Bir tepkinin başlamasında, ortaya çıkmasında etkili olan ruhî, fizyolojik nokta.
eşilme * Eşilmek işi.
eşilmek * Eşmek işine konu olmak.
eşinme * Eşinmek işi.
eşinmek * (hayvan) Ayağıyla yeri kazmak.
eşir * Küstah, saygısız kimse.
eşit * Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok
şeyler), müsavî.
* Aynıhaklardan yararlanan, aynıdüzeyde olan.
eşit çenetli * İki çenetli birbirine eşit yumuşakçalar.
eşitçi * Eşitçilik yanlısı.
eşitçilik * İnsanların özellikle hukuk, siyaset ve ekonomi bakımlarından eşitliğini isteyen öğretilerin genel adı,
müsavatçılık.
eşitleme * Eşitlemek işi.
eşitlemek * Eşit duruma getirmek.
eşitlenme * Eşitlenmek işi.
eşitlenmek * Birbiriyle eşit duruma gelmek.
eşitleşme * Eşitleşmek işi veya durumu.

Bir yanıt yazın