eşek marulu | * Bir tür yabanî marul. |
eşek maydanozu | * Maydanozgillerden iki yıllık otsu bir bitki (Anthriscus silvestrisis). |
eşek otu | * Evliya otu. |
eşek sıpası | * Sövgü veya sevgi sözü olarak kullanılır. |
eşek sırtı | * Beşik örtüsü. |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek | * adamakıllıdövmek. |
eşek şakası | * Ağır el şakası. |
eşekbaşı | * Yetkisi önemsenmeyen, gücünü gerektiği gibi göstermeyen kimse. |
eşekçe | * Kaba (bir biçimde). |
eşekçi | * Eşeklerle yük taşıyan veya insan gezdiren kimse, merkepçi. |
eşekçilik | * Eşekçinin işi. |
eşekkulağı | * Karakafes. |
eşekleşme | * Eşekleşmek işi. |
eşekleşmek | * Çok anlayışsız ve kaba davranışlarda bulunmak. |
eşeklik | * Çok anlayışsız ve kaba davranış. |
eşekten düşmüşkarpuza dönmek | * çok şaşırmak, donup kalmak. * kötü bir duruma düşmek. |
eşelek | * Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü. |
eşeleme | * Eşelemek işi. |
eşelemek | * Toprak, kül gibi toz durumunda bulunan şeyleri hafifçe kazıp karıştırmak. * Bir işin, sorunun aslınıanlamaya çalışmak; kurcalamak. * Dağıtıp karıştırmak. |
eşelenme | * Eşelenmek işi. |
eşelenmek | * Eşelemek işi yapılmak. * Bulunduğu yeri kendi kendine eşelemek. |
eşelmobil | * Üretilen mal değerlerinin inişçıkışına göre tespit edilen ücret ödeme ölçümü. |
eşey | * Bireye, üreme işinde ayrı bir görev veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren özel yaradılış, cinslik, cinsiyet. * Bir organizmanın dişi veya erkek olarak sınıflandırılmasınısağlayan görev, yapıve karakter topluluğu. |
eşeyli | * Erkek veya dişi eşeyden birine sahip olan, diğer eşey olmadan üreyemeyen cinsliği olan. |
eşeyli üreme | * İki bireyin bir araya gelmesini gerekli kılan ve gametlerin birbirleriyle döllenmesini sağlayan üreme biçimi. |
eşeylilik | * Eşeyli canlının durumu. |
eşeysel | * Cinsel, cinsî. |
eşeysiz | * Eşeyi olmayan, cinsliksiz. |
eşeysiz çoğalma | * Eşey hücreleri oluşturmaksızın, bölünme yoluyla çoğalma. |
eşgin | * Bkz. eşkin. |
eşhas | * Kişiler, şahıslar. * Bir olayda veya edebî bir eserde yer alan kişiler. |
eşi manendi olmamak | * benzeri olmamak. |
eşiğine yüz sürmek | * bir dilekte bulunmak için bir kişiye yalvarmaya gitmek. |
eşiğini aşındırmak | * işini yaptırmak için bir yere çok gidip gelmek. |
eşiğini atlamak | * bir konuya veya bir soruna hakkıyla vakıf olmak . |
eşik | * Kapı boşluğunun alt yanında bulunan alçak basamak. * Kapıağzında basamağın konulabileceği yer. * Başlangıç yeri, başlangıç noktası, yakını. * Telli çalgılarda üzerine tellerin bindiği köprü. * Karalar üzerinde veya deniz diplerinde birbirine komşu iki çukurluğu ayıran tümsek biçiminde, üzeri çoğu kez düz kabartılar. * Bir tepkinin başlamasında, ortaya çıkmasında etkili olan ruhî, fizyolojik nokta. |
eşilme | * Eşilmek işi. |
eşilmek | * Eşmek işine konu olmak. |
eşinme | * Eşinmek işi. |
eşinmek | * (hayvan) Ayağıyla yeri kazmak. |
eşir | * Küstah, saygısız kimse. |
eşit | * Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şeyler), müsavî. * Aynıhaklardan yararlanan, aynıdüzeyde olan. |
eşit çenetli | * İki çenetli birbirine eşit yumuşakçalar. |
eşitçi | * Eşitçilik yanlısı. |
eşitçilik | * İnsanların özellikle hukuk, siyaset ve ekonomi bakımlarından eşitliğini isteyen öğretilerin genel adı, müsavatçılık. |
eşitleme | * Eşitlemek işi. |
eşitlemek | * Eşit duruma getirmek. |
eşitlenme | * Eşitlenmek işi. |
eşitlenmek | * Birbiriyle eşit duruma gelmek. |
eşitleşme | * Eşitleşmek işi veya durumu. |
Kategoriler