fedakârlık yapmak (veya göstermek) | * özverisini ortaya koymak. |
federal | * Federasyon durumunda birleşmişolan. |
federalist | * Federalizme bağlı olan. * Fedaralizm yanlısı. |
federalizm | * Birçok devletin özel kanunlara ve bağımsızlığa sahip olarak tek bir devlet durumunda birleşmeleri yöntemi. |
federalleşme | * Federalleşmek durumu. |
federalleşmek | * Federal duruma gelmek. |
federasyon | * Küçük devletlerin tek bir devlet durumuna gelmek için yaptıkları ortaklık, devletler birliği. * Birçok kuruluşlardan oluşan birlik. |
federatif | * Federalizme bağlıveya uygun olan. |
federe | * Bir federasyona bağlı olan. * Bir konfederasyonun üyesi. |
feding | * Radyoda bir sesin gürlüğünün zaman zaman azalmasıveya büsbütün yok olmasıdurumu. |
fehamet | * Büyüklük, ululuk. * Değer. |
fehametlu | * Büyüklük, ululuk gösteren (kimse). * Osmanlı imparatorluğu zamanında sadrazamlara, Mısır hıdivi ve yabancıprenslere, eyalet beylerine verilen unvan. |
fehva | * Anlam. * Kavram; terim, deyim. |
fehvasınca | * Uyarınca, sözü gereğince. |
fek | * Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma. |
fekül | * Patates gibi bazı bitkilerin yumrularında bulunan nişasta. |
fel | * Görüngü. |
felâh | * Kurtuluş, selâmet, onma. |
felâh bulmak | * kurtulmak, onmak. |
felâket | * Büyük zarar, üzüntü ve sıkıntılara yol açan olay veya durum, yıkım, belâ. * Çok kötü. * Şaşkınlık, hayret, aşırılık bildirir. |
felâketli | * Felâket getiren. |
felâketzede | * Felâkete uğramış. |
felce uğramak | * bir işyarım kalmak, yürümez duruma gelmek, tam olarak durmak. |
felce uğratmak | * bir işi yürüyemez duruma getirmek. |
felç | * İnme, nüzul. |
felç gelmek | * inme inmek. |
felç olmak | * inme inmek. |
felçli | * İnmeli, felç olmuş, meflûç. |
feldmareşal | * Alman, Avusturya, İngiliz, Rus ve İsveç askerî hiyerarşisinde en yüksek rütbe. |
feldspat | * Potasyumlu, sodyumlu ve kalsiyumlu olmak üzere üçe ayrılan en önemli silikatlımineral grubu. |
feleğe küsmek | * talihten yakınmak, şanstan ümidini kesmek. |
feleğin çemberinden geçmiş | * hayatta acıtatlı birçok günler görmüşgeçirmiş, olgunlaşmış, tecrübe kazanmış. |
feleğin sillesine uğramak (veya sillesini yemek) | * büyük bir yıkıma uğramak. |
feleğini şaşırmak | * ummadığı bir durumda kalmak, şaşkınlık içine düşmek. |
felek | * Gök, gökyüzü, sema. * Dünya, âlem. * Talih, baht, şans. * Askerî mızıkada zilli bir müzik aracı. |
felek | * Bkz. filenk. |
felek yâr olursa | * Tanrıyardım eder, bir terslik çıkmazsa, şartlar uygun giderse. |
felekiyat | * Gök bilimi, astronomi. |
felekten bir gün (veya gece) çalmak | * güzel bir gün (gece) geçirmek. |
felekten kâm almak | * güzel bir vakit geçirmek, istediği gibi eğlenmek. |
Felemenk | * Bugünkü Hollanda, Belçika ve Kuzeydoğu Fransa’ya eskiden verilen ad. |
Felemenkçe | * Felemenk dili. |
Felemenkli | * Felemenk halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse). |
felfelek | * Küçük bir kelebek türü. * Hurmagillerden, kestane büyüklüğündeki yemişi şerit düşürücü nitelik taşıyan Asya bitkisi (Areca catechu). |
felfelek sokmak | * birini kuşkuya düşürmek. |
felfelleme | * Felfellemek işi. |
felfellemek | * Eski canlılığınıyitirmek. * Afallamak, şaşırmak. * Dönen, hareket eden bir cisim, durmadan önce hızınıyitirmek. |
feliks | * Palmiye yaprağına benzeyen, park ve bahçelerde süs için kullanılan iri gövdeli bir bitki (Phoenix canariersis). |
fellâh | * Çiftçi. * Mısır köylüsü. * Zenci, Arap. |
fellek fellek | * Telâşla, heyecanla, koşarak, koşuşturarak. |
Kategoriler