Kategoriler
F SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük F Sayfa 8

fedakârlık yapmak (veya göstermek) * özverisini ortaya koymak.
federal * Federasyon durumunda birleşmişolan.
federalist * Federalizme bağlı olan.
* Fedaralizm yanlısı.
federalizm * Birçok devletin özel kanunlara ve bağımsızlığa sahip olarak tek bir devlet durumunda birleşmeleri yöntemi.
federalleşme * Federalleşmek durumu.
federalleşmek * Federal duruma gelmek.
federasyon * Küçük devletlerin tek bir devlet durumuna gelmek için yaptıkları ortaklık, devletler birliği.
* Birçok kuruluşlardan oluşan birlik.
federatif * Federalizme bağlıveya uygun olan.
federe * Bir federasyona bağlı olan.
* Bir konfederasyonun üyesi.
feding * Radyoda bir sesin gürlüğünün zaman zaman azalmasıveya büsbütün yok olmasıdurumu.
fehamet * Büyüklük, ululuk.
* Değer.
fehametlu * Büyüklük, ululuk gösteren (kimse).
* Osmanlı imparatorluğu zamanında sadrazamlara, Mısır hıdivi ve yabancıprenslere, eyalet beylerine verilen
unvan.
fehva * Anlam.
* Kavram; terim, deyim.
fehvasınca * Uyarınca, sözü gereğince.
fek * Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma.
fekül * Patates gibi bazı bitkilerin yumrularında bulunan nişasta.
fel * Görüngü.
felâh * Kurtuluş, selâmet, onma.
felâh bulmak * kurtulmak, onmak.
felâket * Büyük zarar, üzüntü ve sıkıntılara yol açan olay veya durum, yıkım, belâ.
* Çok kötü.
* Şaşkınlık, hayret, aşırılık bildirir.
felâketli * Felâket getiren.
felâketzede * Felâkete uğramış.
felce uğramak * bir işyarım kalmak, yürümez duruma gelmek, tam olarak durmak.
felce uğratmak * bir işi yürüyemez duruma getirmek.
felç * İnme, nüzul.
felç gelmek * inme inmek.
felç olmak * inme inmek.
felçli * İnmeli, felç olmuş, meflûç.
feldmareşal * Alman, Avusturya, İngiliz, Rus ve İsveç askerî hiyerarşisinde en yüksek rütbe.
feldspat * Potasyumlu, sodyumlu ve kalsiyumlu olmak üzere üçe ayrılan en önemli silikatlımineral grubu.
feleğe küsmek * talihten yakınmak, şanstan ümidini kesmek.
feleğin çemberinden geçmiş * hayatta acıtatlı birçok günler görmüşgeçirmiş, olgunlaşmış, tecrübe kazanmış.
feleğin sillesine uğramak (veya sillesini yemek) * büyük bir yıkıma uğramak.
feleğini şaşırmak * ummadığı bir durumda kalmak, şaşkınlık içine düşmek.
felek * Gök, gökyüzü, sema.
* Dünya, âlem.
* Talih, baht, şans.
* Askerî mızıkada zilli bir müzik aracı.
felek * Bkz. filenk.
felek yâr olursa * Tanrıyardım eder, bir terslik çıkmazsa, şartlar uygun giderse.
felekiyat * Gök bilimi, astronomi.
felekten bir gün (veya gece) çalmak * güzel bir gün (gece) geçirmek.
felekten kâm almak * güzel bir vakit geçirmek, istediği gibi eğlenmek.
Felemenk * Bugünkü Hollanda, Belçika ve Kuzeydoğu Fransa’ya eskiden verilen ad.
Felemenkçe * Felemenk dili.
Felemenkli * Felemenk halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse).
felfelek * Küçük bir kelebek türü.
* Hurmagillerden, kestane büyüklüğündeki yemişi şerit düşürücü nitelik taşıyan Asya bitkisi (Areca catechu).
felfelek sokmak * birini kuşkuya düşürmek.
felfelleme * Felfellemek işi.
felfellemek * Eski canlılığınıyitirmek.
* Afallamak, şaşırmak.
* Dönen, hareket eden bir cisim, durmadan önce hızınıyitirmek.
feliks * Palmiye yaprağına benzeyen, park ve bahçelerde süs için kullanılan iri gövdeli bir bitki (Phoenix
canariersis).
fellâh * Çiftçi.
* Mısır köylüsü.
* Zenci, Arap.
fellek fellek * Telâşla, heyecanla, koşarak, koşuşturarak.

Bir yanıt yazın