fellik fellik | * Telâşla, koşuşturmayla. |
felsefe | * Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması. * Bir bilimin veya bilgi alanının temelini oluşturan ilkeler bütünü. * Bir filozofun, bir felsefe okulunun, bir çağın öğretisi. * Dünya görüşü. * Bir konuda soyut düşünüş. |
felsefe yapmak | * olayların sebep ve sonuçlarıüzerine kendince soyut birtakım düşünceler ileri sürmek. * bilgiçlik taslamak. |
felsefeci | * Felsefe incelemeleri yapan kimse. * Felsefe öğretmeni. |
felsefî | * Felsefe ile ilgili olan, felsefeye ilişkin. |
feminist | * Feminizm yanlısı(kimse, görüş). |
feminizm | * Toplumda kadının kısıtlı olduğuna inanılan ve yararlanması gereken haklarıçoğaltıp ve erkeğinkiler düzeyine çıkarmak, eşitlik sağlamak amacını güden düşünce akımı. |
fen | * Fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ad. * Fizik, kimya, matematik ve biyolojiden elde edilen verileri işve yapım alanında uygulama, teknik. * Bilim, bilgi. * Hile, hilekârlık. |
fen bilimi | * Fizik, kimya, biyoloji gibi bilimlerin ortak adı. |
fena | * İyi nitelikte olmayan, kötü. * Üzücü. * Çok. * (kişiler için) İstenilen ve gereken nitelikte olmayan. * Hoşa gitmeyen, rahatsız edici. * Davranışlarıtoplumun ahlâk anlayışına uymayan. * Çok, fazla, aşırı biçimde. |
fena | * Ölümlü olma durumu, ölümlülük. |
fena bulmak | * ölmek, yok olmak. |
fena değil (veya fena sayılmaz) | * oldukça iyi. |
fena etmek | * kötü davranmak. * kötü bir duruma düşürmek. |
fena gözle bakmak | * kötü niyetini anlatır biçimde bakmak. |
fena hâlde | * fazlaca. |
fena hâlde | * Aşırıölçüde, son derece, pek çok, adamakıllı. |
fena kalpli | * Herkesin kötülüğünü isteyen, başkaları için kötülük düşünen. |
fena olmak | * hasta gibi olmak, fenalaşmak. * çok üzülmek, bozulmak. |
fena yapmak | * kötü duruma düşürmek. |
fena yerine vurmak | * tehlike yaratabilecek bir organa veya başka bir yere darbe indirmek. |
fenafillâh | * Allah yolunda yok olma. |
fenalaşma | * Fenalaşmak işi. |
fenalaşmak | * Kötü bir duruma girmek. * (hasta) Ağırlaşmak. * Ansızın bayılacak gibi olmak. |
fenalaştırma | * Fenalaştırmak işi durumu. |
fenalaştırmak | * Fenalaşmasına sebep olmak, fena duruma getirmek. |
fenalık | * Kötülük, şer. * Uygunsuz durum, rahatsızlık veren yapı. |
fenalık etmek | * kötülük etmek, kötülükte bulunmak. |
fenalık geçirmek (veya gelmek) | * kendini bilmeyecek veya bayılacak bir duruma gelmek. |
fenasına gitmek | * üzülmek, gücenmek, kırılmak, sinirlenmek. |
fenaya çekmek | * (söze) kötü anlam vermek. |
fenaya sarmak | * işveya durum kötüye gitmek. |
fenci | * Fenle uğraşan kimse. * Fen konularında ders veren öğretmen. |
fener | * Saydam bir maddeden yapılmışveya böyle bir madde ile donatılmış, içinde ışık kaynağı bulunan aydınlatma aracı. * Gemilere yol gösteren ışık kulesi, deniz feneri. * Tepesinden kulplu kahveci tepsisi, askı. |
fener alayı | * Bayram gecelerinde kalabalık halk topluluklarının, ellerinde fener veya meşalelerle şehri dolaşarak yaptıkları gösteri. |
fener balığı | * Fener balığı gillerden, vücudunda pek çok ışık verme organı bulunan, tropik denizlerde yaşayan bir balık (Lophius piscatorius). |
fener balığı giller | * Kemikli balıklar takımının, vücutları basık, derileri çıplak, ağızlarıçok büyük olan, derin denizlerde yaşayan balıklar familyası. |
fener çekmek | * elinde fenerle önden gitmek. * bir kalabalığa önderlik etmek. |
fenerci | * Fener yapan veya satan kimse. * Deniz feneri bekçisi. * Sokak fenerlerini yakan kimse. |
fenercilik | * Fener yapmak veya satmak işi. |
feneri nerede söndürdün | * geç kalanlara takılmak için söylenen bir söz. |
fenerli | * Feneri olan. |
fenerli burgu | * Ahşap bölümleri delmeye yarayan matkap. |
fenersiz | * Feneri olmayan. |
fenersiz yakalanmak | * beklenmedik bir zamanda istenmeyen bir durumla karşılaşmak. |
fenik | * Alman markının yüzde biri. |
Fenike portakalı | * Fenike ve yöresinde yetiştirilen sulu ve kokulu bir tür portakal. |
Fenikeli | * Fenike halkından olan (kimse). |
fenlenme | * Fenlenmek işi veya durumu. |
fenlenmek | * Yaşına göre bilmemesi gereken şeyleri öğrenmişolmak. |
Kategoriler