Kategoriler
F SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük F Sayfa 14

fıkramak * Herhangi bir yiyecek mayalanarak ekşimek, fışlamak.
fıldır * Çabuk, hızlı, telâşlı.
fıldır fıldır * Çabuk ve sürekli bir biçimde.
fındık * Kayıngillerden, kuzey yarım kürenin ılık yerlerinde ve yurdumuzun daha çok Doğu Karadeniz bölgesinde
yetişen bir ağaççık (Corylus avellana).
* Bu ağaççığın sert bir kabuk içinde bulunan yağlı, nişastalıürünü.
* Hileli zar.
fındık altını * Osmanlıİmparatorluğunda kenar süsleri fındığa benzediğinden bu adla anılan altın sikke, fındıkî.
* Küçük ve değerli şey.
fındık ateşi * Nargilede tütünün üstüne ortalamasına konulan yuvarlak, küçük, yanar kömürler.
fındık biti * Kın kanatlılardan, fındık kurdu dediğimiz kurtçuklarıdolayısıyla fındık ürününün en büyük düşmanı olan,
uzun gagalı böcek (Balaninus nucum).
fındık faresi * Kemiricilerden, karnı beyazımsı, sırtı boz renkli, fındıklılarda çok zarara yol açan bir memeli türü
(Muscardinus avellanarius).
* Evlerde rastlanan küçük fare türü.
fındık kabuğu * Fındığın kabuk rengini andıran bir tür kahverengi.
fındık kabuğunu doldurmaz * çok önemsiz, değersiz.
fındık kırmak * çapkınlık yapmak.
fındık kurdu * Fındık bitinin fındık içinde gelişerek onun dökülmesine, değerini yitirmesine yol açan kurtçuğu.
fındık kurdu gibi * ufak tefek tombulca (kadın).
fındık sıçanı * Bkz. fındık faresi.
fındık yağı * Fındıktan elde edilen yağ.
fındık yuvası * Tombul ellerin dışyüzünde, parmak diplerinde görülen çukurluklar.
fındıkçı * Fındık yetiştiren veya satan kimse.
* Cilveli, oynak kadın.
fındıkçılık * Fındık yetiştirme veya satma işi.
* Cilveli, oynak olma durumu.
fındıkî * Fındık kabuğunun rengi.
* Fındık altını.
fındıkkıran * Fındık ve buna benzer kabuklu yemişlerin kabuğunu kırmaya yarayan araç.
* İşveli, şuh, baştan çıkarıcı(kadın).
fındıklık * Fındık ağaçlarıçok olan yer, fındık korusu.
fır * Fırıl fırıl.
* Piç, fırlama.
fır dönmek * bir kimseye yaranmak veya yardım etmek için üstün çaba harcamak.
fır fır * Fırıl fırıl.
fırça * Bir şeyin tozunu, kirini gidermekte veya bir şeye boya, cilâ sürmekte kullanılan, bir araya getirilerek
bağlanmışkıl veya kıla benzer başka tellerden yapılan araç.
* Resim yapma sanatıve biçimi.
* Çökmeyi engelleyen bağların oynamasınıveya kaymasınıönlemek için aralara yerleştirilen direk parçası.
fırça çekmek * kendinden alt düzeyde olan birini çok azarlamak, fırçalamak.
fırça gibi * dik, sık ve sert (saç, sakal).
fırçacı * Fırça yapıp satan kimse.
fırçacılık * Fırça ve fırçaya benzer araçların yapım ve satımı.
fırçalama * Fırçalamak işi.
fırçalamak * Temizlemek veya parlatmak için fırça ile sürtmek.
* (avcılıkta) Sık ve bataklık ormandan geçmek.
* Kendinden alt düzeyde olan birini çok azarlamak, fırça çekmek.
fırçalanma * Fırçalanmak işi.
fırçalanmak * Fırça ile ovulmak, düzgünleştirilip parlatmak veya temizlenmek.
* Çok azarlanmak.
fırçalatma * Fırçalatmak işi.
fırçalatmak * Fırçalamak işini yaptırmak.
fırçalayış * Fırçalamak işi veya biçimi.
fırçalı * Fırçası olan.
fırçalık * İçine resim yapmada kullanılan fırçaların konulduğu süzgeçli kap.
fırdolayı * Çepeçevre.
fırdöndü * Biri döndüğünde ötekinin de dönmesini engellemek için uç uca getirilerek serbest bir eksenle bağlanmış
çift halka.
* Topaç gibi çevrilerek oynanan, tunçtan, altıköşeli bir kumar aracı.
* Bir ipe bağlı olarak birden fazla çipa atıldığında çipaların karışmaması için tekne zinciri ile parçaların
bağlandığızincir arasına konulan metal araç.
* Belirli bir görüşveya düşünce sahibi olmayan.
fırfır * Giysi, perde gibi şeylerin kenarlarına dikilen kırmalıveya büzgülü süs, farba, farbala.
fırfırlı * Fırfırı olan.
fırıl fırıl * Bir şey sürekli ve hızla dönerek.
fırıldak * Rüzgârla dönen, çember biçiminde çocuk oyuncağı.
* Havalandırmak amacıyla oda veya mutfak pencerelerine takılan kanatlıaraç.
* Ocak veya soba borusunun iyi çekmesini sağlamak için tepesine takılan ve rüzgârın gittiği yöne
dönebilecek biçimde yapılan şapka.
* Dolap, düzen, hile.
fırıldak çevirmek (veya döndürmek) * istediğini yapmak için hileli yollara başvurmak.
fırıldak çiçeği * Çarkıfelek.
fırıldak gibi * sürekli düşünce değiştiren, sözünden dönen (kimse).
fırıldakçı * Fırıldak yapan veya satan kimse.
* Düzen çeviren, düzenci, dolap çeviren kimse.
fırıldakçılık * Fırıldakçının işi veya mesleği.
fırıldanma * Fırıldanmak işi veya durumu.

Bir yanıt yazın