fıkramak | * Herhangi bir yiyecek mayalanarak ekşimek, fışlamak. |
fıldır | * Çabuk, hızlı, telâşlı. |
fıldır fıldır | * Çabuk ve sürekli bir biçimde. |
fındık | * Kayıngillerden, kuzey yarım kürenin ılık yerlerinde ve yurdumuzun daha çok Doğu Karadeniz bölgesinde yetişen bir ağaççık (Corylus avellana). * Bu ağaççığın sert bir kabuk içinde bulunan yağlı, nişastalıürünü. * Hileli zar. |
fındık altını | * Osmanlıİmparatorluğunda kenar süsleri fındığa benzediğinden bu adla anılan altın sikke, fındıkî. * Küçük ve değerli şey. |
fındık ateşi | * Nargilede tütünün üstüne ortalamasına konulan yuvarlak, küçük, yanar kömürler. |
fındık biti | * Kın kanatlılardan, fındık kurdu dediğimiz kurtçuklarıdolayısıyla fındık ürününün en büyük düşmanı olan, uzun gagalı böcek (Balaninus nucum). |
fındık faresi | * Kemiricilerden, karnı beyazımsı, sırtı boz renkli, fındıklılarda çok zarara yol açan bir memeli türü (Muscardinus avellanarius). * Evlerde rastlanan küçük fare türü. |
fındık kabuğu | * Fındığın kabuk rengini andıran bir tür kahverengi. |
fındık kabuğunu doldurmaz | * çok önemsiz, değersiz. |
fındık kırmak | * çapkınlık yapmak. |
fındık kurdu | * Fındık bitinin fındık içinde gelişerek onun dökülmesine, değerini yitirmesine yol açan kurtçuğu. |
fındık kurdu gibi | * ufak tefek tombulca (kadın). |
fındık sıçanı | * Bkz. fındık faresi. |
fındık yağı | * Fındıktan elde edilen yağ. |
fındık yuvası | * Tombul ellerin dışyüzünde, parmak diplerinde görülen çukurluklar. |
fındıkçı | * Fındık yetiştiren veya satan kimse. * Cilveli, oynak kadın. |
fındıkçılık | * Fındık yetiştirme veya satma işi. * Cilveli, oynak olma durumu. |
fındıkî | * Fındık kabuğunun rengi. * Fındık altını. |
fındıkkıran | * Fındık ve buna benzer kabuklu yemişlerin kabuğunu kırmaya yarayan araç. * İşveli, şuh, baştan çıkarıcı(kadın). |
fındıklık | * Fındık ağaçlarıçok olan yer, fındık korusu. |
fır | * Fırıl fırıl. * Piç, fırlama. |
fır dönmek | * bir kimseye yaranmak veya yardım etmek için üstün çaba harcamak. |
fır fır | * Fırıl fırıl. |
fırça | * Bir şeyin tozunu, kirini gidermekte veya bir şeye boya, cilâ sürmekte kullanılan, bir araya getirilerek bağlanmışkıl veya kıla benzer başka tellerden yapılan araç. * Resim yapma sanatıve biçimi. * Çökmeyi engelleyen bağların oynamasınıveya kaymasınıönlemek için aralara yerleştirilen direk parçası. |
fırça çekmek | * kendinden alt düzeyde olan birini çok azarlamak, fırçalamak. |
fırça gibi | * dik, sık ve sert (saç, sakal). |
fırçacı | * Fırça yapıp satan kimse. |
fırçacılık | * Fırça ve fırçaya benzer araçların yapım ve satımı. |
fırçalama | * Fırçalamak işi. |
fırçalamak | * Temizlemek veya parlatmak için fırça ile sürtmek. * (avcılıkta) Sık ve bataklık ormandan geçmek. * Kendinden alt düzeyde olan birini çok azarlamak, fırça çekmek. |
fırçalanma | * Fırçalanmak işi. |
fırçalanmak | * Fırça ile ovulmak, düzgünleştirilip parlatmak veya temizlenmek. * Çok azarlanmak. |
fırçalatma | * Fırçalatmak işi. |
fırçalatmak | * Fırçalamak işini yaptırmak. |
fırçalayış | * Fırçalamak işi veya biçimi. |
fırçalı | * Fırçası olan. |
fırçalık | * İçine resim yapmada kullanılan fırçaların konulduğu süzgeçli kap. |
fırdolayı | * Çepeçevre. |
fırdöndü | * Biri döndüğünde ötekinin de dönmesini engellemek için uç uca getirilerek serbest bir eksenle bağlanmış çift halka. * Topaç gibi çevrilerek oynanan, tunçtan, altıköşeli bir kumar aracı. * Bir ipe bağlı olarak birden fazla çipa atıldığında çipaların karışmaması için tekne zinciri ile parçaların bağlandığızincir arasına konulan metal araç. * Belirli bir görüşveya düşünce sahibi olmayan. |
fırfır | * Giysi, perde gibi şeylerin kenarlarına dikilen kırmalıveya büzgülü süs, farba, farbala. |
fırfırlı | * Fırfırı olan. |
fırıl fırıl | * Bir şey sürekli ve hızla dönerek. |
fırıldak | * Rüzgârla dönen, çember biçiminde çocuk oyuncağı. * Havalandırmak amacıyla oda veya mutfak pencerelerine takılan kanatlıaraç. * Ocak veya soba borusunun iyi çekmesini sağlamak için tepesine takılan ve rüzgârın gittiği yöne dönebilecek biçimde yapılan şapka. * Dolap, düzen, hile. |
fırıldak çevirmek (veya döndürmek) | * istediğini yapmak için hileli yollara başvurmak. |
fırıldak çiçeği | * Çarkıfelek. |
fırıldak gibi | * sürekli düşünce değiştiren, sözünden dönen (kimse). |
fırıldakçı | * Fırıldak yapan veya satan kimse. * Düzen çeviren, düzenci, dolap çeviren kimse. |
fırıldakçılık | * Fırıldakçının işi veya mesleği. |
fırıldanma | * Fırıldanmak işi veya durumu. |
Kategoriler