fırtına çıkmak | * sert rüzgâr esmeye başlamak. |
fırtına gibi | * hızla, birdenbire. * telâşlı, aceleci. |
fırtına kopmak (veya patlamak) | * şiddetli fırtına çıkmak. * bir yerde kavga ve gürültü çıkmak. |
fırtına kuşu | * Perde ayaklılardan, kıvrık gagalı, açık denizlerde yaşayan bir kuş, deniz ördeği (Thalassidroma pelagica). |
fırtına kuşugiller | * Omurgalıhayvanlardan kuşlar sınıfına giren bir familya. |
fırtına uğrağı | * Fırtınalıyer veya fırtınanın çok olduğu yer. |
fırtınalı | * Çok rüzgârlı. * Çok tartışmalı, çekişmeli, gürültülü, karışık. |
fırttırma | * Fırttırmak işi veya durumu. |
fırttırmak | * Aklınıkaçırmak, delirmek, aklınıyitirmek, çıldırmak. |
fıs fıs | * Gizli ve yavaşkonuşulurken çıkan sesi anlatır. |
fısfıs | * Koku, ilâç vb. sıvılarıpüskürtmek için kullanılan araç. |
fısfıslama | * Fısfıslamak işi. |
fısfıslamak | * Koku, ilâç vb. sıvılarıpüskürtmek. |
fısfıslanma | * Fısfıslanmak işi veya durumu. |
fısfıslanmak | * Koku, ilâç vb. sıvılar püskürtülmek. |
fısıl fısıl | * Fısıltıhâlinde, fısıldayarak, alçak sesle. |
fısıldama | * Fısıldamak işi. |
fısıldamak | * Başkalarının duyamayacağıkadar alçak sesle konuşmak, fıslamak. |
fısıldanma | * Fısıldanmak işi. |
fısıldanmak | * Fısıltıhâlinde söylenmek. |
fısıldaşma | * Fısıldaşmak işi. |
fısıldaşmak | * Birbirine fısıldamak. |
fısıltı | * Fısıldarken çıkan, güçlükle duyulan ses. |
fısıltı gazetesi | * Toplumu ilgilendiren bir konu ile ilgili dedikodu. |
fısır fısır | * İnce bir şey yanarken veya dar bir delikten su geçerken çıkan sesi anlatır. * Gizli olarak, alçak bir sesle. |
fısırtı | * Fısıltı. |
fıskiye | * Havuzda suyu yukarıya doğru, türlü biçimlerde fışkırtan ağızlık, fışkırık. |
fıslama | * Fıslamak işi. |
fıslamak | * Bkz. fısıldamak. * Gizlice haber vermek. |
fıslanma | * Fıslanmak işi. |
fıslanmak | * Fıslamak işi yapılmak. |
fıstık | * Antep fıstığı, çam fıstığıveya yer fıstığıdenilen yemişlerin genel adı. * Tombul, kısa boylu, tıknaz (kimse). |
fıstık çamı | * Bkz. çam fıstığı. |
fıstık ezmesi | * Fıstıkla yapılan bir şekerleme. |
fıstık gibi | * dolgun, besili ve canlı. * çok güzel. |
fıstıkçı | * Fıstık yetiştiren veya satan kimse. |
fıstıkçılık | * Fıstık yetiştirme işi. * Fıstık alıp satma işi. |
fıstıkî | * Sarıya çalan açık yeşil renk. * Bu renkte olan, açık yeşil. |
fıstıkî makam | * Çok ağır, ağır ağır, yavaşyavaş. |
fıstıklamak | * Kışkırtma amacıyla araya nifak sokmak. |
fıstıklık | * Fıstık ağaçlarıdikilmişyer, fıstık bahçesi. |
fışfış | * Fışır fışır. |
fışıldama | * Fışır fışır ses çıkarma. |
fışıldamak | * Fışır fışır ses çıkarmak. |
fışıltı | * Fışırdama sesi. |
fışır fışır | * İpek kumaş bir yere sürtünürken veya su hafif hafif akarken çıkan ses. |
fışırdama | * Fışırdamak sesi. |
fışırdamak | * Fışır fışır ses çıkartmak. |
fışırdatma | * Fışırdatmak işi. |
fışırdatmak | * Fışır fışır ses çıkartmak. |
Kategoriler