fışırtı | * Fışırdama sesi. |
fışkı | * Atgillerin taze dışkısı, tersi. |
fışkılama | * Fışkılamak işi. |
fışkılamak | * Toprağıfışkı ile gübrelemek. |
fışkılık | * Fışkının biriktirildiği yer. |
fışkın | * Bir ağacın dibinden süren ince dal, sürgün, filiz, dal, piç. * Asma kütüğünde hereğin üst yanında biten dal. |
fışkırdak | * Sıvılarıfışkırtmaya yarayan araç. * Ağzındaki iki cam borudan biri üflenince ötekinden su fışkıran, lâboratuvarlarda yıkama işlerinde kullanılan bir deney aracı. |
fışkırık | * Su fışkırtmaya yarayan araçların genel adı, fıskiye. |
fışkırış | * Fışkırmak işi veya biçimi. |
fışkırma | * Fışkırmak işi. * Güneşyüzeyinden uzaya sıcak gaz kütlelerinin fırlaması. |
fışkırmak | * Gaz veya sıvılar bir yerden basınç etkisiyle yukarıya doğru birdenbire ve hızla çıkmak. * (bitkiler için) Toplu hâlde, gür olarak yetişmek. * Bir şey bir yerde bol bol görülmek. |
fışkırtı | * Fışkıran bir şeyin çıkardığıses. |
fışkırtıcı | * Belli hızla hareket eden bir akışkan yardımıyla, başka bir akışkanın boşalmasınısağlayan alet, ejektör. |
fışkırtılma | * Fışkırtılmak işi. |
fışkırtılmak | * Fışkırmasısağlanmak. |
fışkırtma | * Fışkırtmak işi. |
fışkırtmak | * Fışkırmasını sağlamak. |
fışlama | * Fışlamak işi. |
fışlamak | * Fıkramak. |
fıtık | * İç organlardan bir parçanın, daha çok bağırsak bölümünün karın çeperlerini geçip deri altında ur gibi bir sişkinlik yapması, kavlıç, yarımlık. |
fıtık olmak | * büyük sıkıntıduymak, kahrolmak, çaresiz kalmak. |
fıtıklı | * Fıtığı olan, kavlıç. |
fıtrat | * Yaradılış, hilkat. |
fıtraten | * Doğuştan, yaradılışı gereğince. |
fıtrî | * Yaradılışla ilgili, yaradılıştan, doğuştan (olan). |
fıtriye | * Doğuştancılık. |
fıttırmak | * Bkz. fırttırmak. |
fi | * “-de, içinde” anlamlarında sözlerin başında kullanılan edat. |
fi tarihinde | * oldukça eski bir zamanda. |
fiber | * Sıkıştırılmış bitki tellerinden yapılmışmukavva veya tahta. |
fiberglas | * Plâstik maddelerden, özellikle polyesterden parçalar yapımında kullanılan sağlamlaştırma maddesi. |
fibrin | * Kan ve lenf serumunda bulunan albüminli bir madde. |
fibrinojen | * Pıhtılaşma sırasında fibrine dönüşen bir kan proteini. |
fidan | * Ağaç ve ağaççıkların yeni yetişeni. * Başka bir yere dikilmek için bulunduğu yerden çıkarılan taze ağaç, dikme. |
fidan biti | * Yaprak biti. |
fidan boylu | * İnce uzun ve biçimli (kimse). |
fidan gibi | * ince ve uzun boylu. |
fidancık | * Küçük fidan. |
fidanlık | * Fidan yetiştirilen yer, dikmelik. |
fide | * Bahçıvanlıkta yastıklarda tohumdan yetiştirilip başka yerlere dikilmek için hazırlanan sebze veya körpe çiçek. |
fideci | * Fide yetiştirip satan kimse. |
fidecilik | * Fide yetiştirip satma işi. |
fideizm | * İnancılık, imaniye. |
fideleme | * Fidelemek işi. |
fidelemek | * Fidan dikmek. |
fidelik | * Fide yetiştirilen yer. * Fide olmaya uygun. |
fidye | * Tutsak edilen veya rehin alınan bir kimsenin serbest bırakılması için istenen para, kurtulmalık. * Fidyeinecat. |
fidyeinecat | * Kurtulma bedeli, kurtulmalık. |
fifre | * Yanlamasına çalınan, altıdeliği olan, tahtadan bir tür flüt. |
figan | * Acı ile bağırma, inleme. |
Kategoriler