fistül | * Akarca. |
fiş | * Prizden akım almaya yarayan araç. * Bir eserin hazırlanmasında kolaylık sağlamak veya bir işe kılavuzluk etmek için yazılıp sınıflandırılan küçük kâğıt yapraklarından her biri. * Kumarda, bazıalışverişişlerinde para yerine kullanılan pul ve benzeri. * Bir işi yaptırmak veya gereken sıranın alındığını belirtmek için bir koçandan koparılmışkâğıtlardan her biri, makbuz. |
fişaçmak | * bir işle ilgili konuda gereken bilgileri fişüzerine yazmaya başlamak, fişlemek. |
fişe | * Bazımobilya kilitlerinin içinde bulunan, birbirinin benzeri fakat farklıölçüdeki uçlarıyaylıkilit elemanı. |
fişek | * Tüfek, tabanca gibi hafif ateşli silâhların içine, atılmak için sürülen ve içinde barut bulunan bir kovan ile bu kovanın ucuna yerleştirilmişmermiden oluşan cephane, kurşun. * Donanma ve şenliklerde kullanılan çeşitli yanıcıveya patlayıcımaddeler. * Silindir biçiminde üst üste konarak kâğıda sarılmışmadenî para. * Fişek biçiminde yapılmış baharat ambalâjı. |
fişek atmak | * ortalığıkarıştıracak bir söz söylemek. * cinsel birleşmede bulunmak. |
fişek gibi | * hızla. |
fişek salıvermek | * ara bozacak söz söylemek. |
fişekçi | * Fişek yapan veya satan kimse. |
fişekhane | * Fişek yapılan yer. |
fişekli | * İçinde fişek bulunan. |
fişeklik | * Üzerine tüfek, tabanca fişekleri geçirilip bele asılan veya omuzdan bele doğru çapraz geçirilen kemer, kargılık. * Kütüklük. |
fişeklikli | * Fişekliği olan. |
fişini tutmak | * bir kimsenin davranışlarınıfişüzerinde belirlemek. |
fişka | * Çipo tırnağınıkaldırıp asmak için geminin kenarında bulunan sabit veya hareketli demir askı. |
fişleme | * Fişlemek işi. |
fişlemek | * Fişüzerine yazmak. * Bir işle ilgili konuda fişaçmak. |
fişlenme | * Fişlenmek işi. |
fişlenmek | * Fişe geçirilmek, fişe yazılmak. * Güvenlik kuruluşlarında dosyası bulunmak. |
fişli | * Fişe yazılmışolan. * Güvenlik kuruluşlarında kaydı bulunan (kimse). |
fişlik | * Fişkoymaya yarar yer veya kutu. * Fişolmaya veya fişyapılmaya uygun olan. |
fit | * Birini başkasına karşıkışkırtma. |
fit | * Ödeşme, razı olma. |
fit | * İngiliz uzunluk ölçüsü birimi olan foot, ayak sözünün çokluk biçimi. |
fit olmak | * ödeşme, razı olmak. |
fit vermek (veya fit sokmak) | * birini başkasına karşıkışkırtmak, arayıaçmak; kuşku uyandırmak. |
fitçi | * Kışkırtıcı, ara bozucu, kovcu. |
fitçilik | * Kışkırtıcılık, ara bozuculuk, kovculuk. |
fitil | * Lâmbada, kandilde ve mumda yağın, çakmakta benzinin yanmasınısağlayan, türlü biçimlerde bükülmüş veya dokunmuşpamuktan yapılan genellikle yağçekici madde. * Derin yaraların tedavisinde, yara içine salınan steril gaz bezi şeridi. * Anüse konulan donmuşyağkıvamında ve koni biçiminde ilâç. * Eskiden toplarıve şimdi lâğımlarıateşlemekte kullanılan kaytan biçiminde tutuşturucu madde. * Kumaşın altına kaytan biçiminde bükülmüş bir şey koyup üstten dikerek yapılan kabartma yol. * Koltuk ve sandalye gibi oturulan eşyanın yapımında dikişveya çivileri gizlemekte kullanılan şerit. * Dokunuşunda yolları olan kumaş. * Elli kâğıtla oynanan ve en az sayısı olanın kazanmasıkuralına dayanan bir iskambil oyunu. |
fitil fitil burnundan gelmek | * Bkz. burnundan gelmek. |
fitil gibi | * çok sarhoş. |
fitil olmak | * çok sarhoşolmak. |
fitil vermek | * kızdırmak, azdırmak, kışkırtmak. |
fitilci | * Fitil yapan veya satan kimse. * Kargaşalık çıkaran (kimse). |
fitili almak | * birdenbire telâşlanmak, kaygılanmak, öfkelenmek. |
fitilleme | * Fitillemek işi. |
fitillemek | * Fişek, dinamit gibi patlayıcımaddelerin fitilini ateşlemek. * Birini kızdırmak veya kışkırtmak, fitil vermek. |
fitillenme | * Fitillenmek işi. |
fitillenmek | * Fitil takılmak. * Kızdırılmak, kışkırtılmak. |
fitilli | * Fitili olan veya fitille ateşlenen. * Üzerinde dokuma doğrultusunda fitiller olan kumaş. |
fitilsiz | * Fitili olmayan. |
fitin | * Fitik asidin C6H6[OPO(OH)2]6, bir tuzu olan, fosforu tek mideliler tarafından değerlendirilemeyen organik bir bileşik. |
fitleme | * Fitlemek işi. |
fitlemek | * Birini, başkasına karşıkışkırtmak, fitnelemek. |
fitlenme | * Fitlenmek işi. |
fitlenmek | * Biri başkasına karşıkışkırtılmak. |
fitne | * Geçimsizlik, karışıklık, kargaşa. * Fitneci, ara bozucu. |
fitne fesat çıkarmak | * ara bozucu söz söylemek ya da davranışlarda bulunmak. |
fitne fücur | * Çok fitneci, ara bozucu, karıştırıcı. |
fitne kumkuması | * Ara bozucu kimse. |
Kategoriler