gazabınıyenmek | * öfkesini, şiddetini göstermemek veya bastırmak. |
gazal | * Ceylân. |
gazap | * Öfke, kızgınlık, hiddet. |
gazaplandırma | * Gazaplandırmak işi. |
gazaplandırmak | * Öfkelendirmek, kızdırmak. |
gazaplanma | * Gazaplanmak işi. |
gazaplanmak | * Öfkelenmek, kızmak. |
gazaplı | * Öfkeli, kızgın, hiddetli. |
gazeki | * Cepken altına giyilen kolsuz bir çeşit giysi. |
gazel | * Divan edebiyatında beşile on beş beyit arasında değişen, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin ikinci dizeleri birinci beyitle uyaklı, en çok lirik konularda yazılan nazım biçimi. * Klâsik Türk müziğinde belli bir kurala bağlı olmadan bir kişi tarafından herhangi bir makamda gezinerek sesle yapılan taksim. |
gazel | * Sonbaharda kuruyup dökülen ağaç yaprağı. |
gazel damarı | * Şah damarı. |
gazel okumak | * gazel söylemek. * oyalamak veya kandırmak üzere boş sözler söylemek. |
gazel tutturmak | * yüksek sesle şarkıveya türkü söylemek. |
gazelhan | * Gazel okuyan, gazel söyleyen kimse. |
gazelhanlık | * Gazel söylemeyi kendine meslek edinme. |
gazeliyat | * Bir şairin divanında bulunan gazeller bölümü. |
gazellenme | * Gazellenmek işi veya durumu. |
gazellenmek | * (ağaç) Yapraklarınıdökmek. * (yaprak) Sararıp kurumak. |
gazete | * Politika, ekonomi, kültür ve daha başka konularda haber ve bilgi vermek için, yorumlu veya yorumsuz, her gün veya belirli zaman aralıklarıyla çıkarılan yayın. * Gazetenin yönetildiği, hazırlandığı, basıldığıyer. |
gazeteci | * Gazete yayımlayan kimse. * Gazeteye yazıyazmayı, haber toplayıp vermeyi veya gazetenin yazı işlerinde çalışmayı işedinen kimse. * Gazete satan kimse. |
gazetecilik | * Gazetecinin yaptığı iş. |
gazetelik | * Gazete koymaya yarar küçük çatkı. * Gazeteye haber diye yazılacak nitelikte. |
gazhane | * Hava gazıüretilen veya depolanan yer. |
gazışı | * Termik etki olmaksızın kendiliğinden görülen ışık. |
gazışıl | * Gazışı ile ilgili, gazışısaçabilen. |
gazi | * (İslâmlıkta) Düşmanla savaşan veya savaşyapmış(kimse). * Olağanüstü yararlıklar göstererek düşmanıyenen komutanlara veya şehirlere devlet tarafından verilen onur unvanı. * Savaştan sağve zafer kazanmışolarak dönen (kimse). |
gazi olmak | * savaştan, ölmeden dönmek. |
gaziler helvası | * Undan yapılan bir tür helva. |
gazilik | * Gazi olma durumu. * Gazi unvanı. * Yiğitlik. |
gazino | * Yemek yenilen, gösteri izlenen, bazen oyun sergilenen eğlence yeri. * Büyük kahvehane ve birahane. |
gazinocu | * Gazino işleten kimse. |
gazinoculuk | * Gazinocu olma durumu veya gazinocunun yaptığı iş. |
gazla! | * defol, git!. |
gazlama | * Gazlamak işi. |
gazlamak | * Gaz yağısürmek. * (motorlu araçlarda) Motora fazla benzin gitmesini ve aracın hızlanmasını sağlamak için gaz pedalına kuvvetle basmak. * Kaçmak. |
gazlanma | * Gazlanmak işi. |
gazlanmak | * Gaz yağısürülmek. * Sindirim yolunda gaz olmak. |
gazlaşma | * Gazlaşmak işi veya durumu. |
gazlaşmak | * Gaz durumuna girmek. |
gazlaştırma | * Gazlaştırmak işi. |
gazlaştırmak | * Bir maddeyi gaz durumuna dönüştürmek. |
gazlı | * Gazı olan veya gaz bulaşmışolan. |
gazlı bez | * Yaralara kapatılan ince ve seyrek bez. |
gazoil | * Açık sarırenkte, oldukça kıvamlı, yakıcıve yanıcı olarak kullanılan petrol ürünü. |
gazojen | * Sıvıveya katıyakıtıhava veya oksijen etkisiyle gazlaştırmaya yarayan araç. |
gazolin | * Ham petrolün ilk damıtılmasında ayrılan çok uçucu, hafif akaryakıt. |
gazometre | * Gazların toplanması, belirli basınç altında dağıtılması için kullanılan depo. * Gazölçer. |
gazometri | * Bkz. gaz ölçümü. |
gazoyl | * 343 gazoil. |
Kategoriler